11 Eylül 2016 Pazar

Kurban bayramınız sağlıklı ve mutlu kutlamanızı dilerim.

Arkadaşlarım,dostlarım,ailem ve Konya sülalesi başta olmak üzere köyümüzden iki görüntü biri dirilerin bayramlaşma görüntüsü öbürü ebedi alemi bekleyenlerin görüntüsü hayatımız iki yaşantı içinde zaten bir görüntü alemi değil mi? kırgınlıkların dargınlıkların ve savaşların olmadığı bir dünya da birlikte yaşamayı Rabbim nasip etsin tüm insanlığa gönlü sevgi ve barıştan yana olan herkesin Mubarek Kurban Bayramını kutlarım..
Necdet KONYA


10 Eylül 2016 Cumartesi

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

SAVAŞLARIN OLMADIĞI İNSANLARIN SEVGİ VE BARIŞ İÇİNDE BİR DÜNYA DA YAŞAMAYI VE  TÜM DÜNYA İNSANLARI İLE BİRLİKTE  SİZLER SEVDİĞİM DOSTLARIM VE AİLELERİNİZİN   BAYRAMINIZI KUTLARIM  
 İslam kardeşlik ve barış dini olarak bahseder kuran da Müslümanların yoğun olduğu Ortadoğu ve Arab yarımadası kutsal topraklar ve onu yöneten bir Suudi krallığı onlar bilmiyor larmı komşusu aç iken müslüman tok olamaz ama şu internet yok mu her şeyi ayağınıza getiriyor bir tarafta tıka basa çatlayana kadar yiyen zengin petrol geliri olan ülkeler dünyanın bir başka Çoğrafya sında açlık dan,susuzluk dan ve hastalık dan yaşamadan ölen insanlar ve bu ülkeler de kesilen kurbanlar yerine ulaşmış olsa Dünya üzerinde 840 milyon insan açlık içinde olmazdı 
Ülkemiz de hac vazifesini yapmış kurbanını kesmiş hacı müslümanlarımız ve defalarca umre ye gitmiş yine ülkemizin insanları Allah kabul etsin kurbanları birer birer değil üçer beşer kesiyorlar da nereye gidiyor 
  Bu Zengin servet sahibi hikaye ve ona sahip olanlar, ve hiçbir şey olanların yaşam tarzları olduğunu bile hatırlamayan insanlar ayni Dünya içinde yaşamaya çalışıyorlar İlahi adaleti yaratıcı ceza günü hep hatırlayacaktır size anlatılanlar gibi olmadığını okuyup aklını kullanmayanların sonunu  .





            

















GIDA DENGESİ PARTİ SONRA TOPRAK atılmış




































                                                                                                              



Müslüman ülkeler ile fakir afrika ülkelerine kan gölüne çeviren Cihadcılar,Hamaslar,Talibanlar,Kızıl kmerler,pyd,pkk,ypg,işid,el kaide ve tüm terör örgütler ve onları besleyip Kibir Egemen devletlerin  Ülkeleri ve Milletini istila ederek  'Barış ve Sevgi' getireceğiz diyenler  kendilerini Masum göstermek isteyenlerin artık masum olmadığını  görün ve ... anlayın.

DÜNYAYI iyileşmek istiyorsunuz yardımlarınız zengin ülkelerin içinde değil fakir ülkelere yapın

Dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru 11 Km derinliğinde !


Dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru 11 Km derinliğinde !


Dünya'nın en derin noktası olan Mariana Çukuru o kadar derin ki, Everest'i ters çevirsek ardında 1 km mesafe kalırdı

1951 yılında “Challenger II” gemisiyle Büyük Okyanusta araştırma yapan bilimadamları, Mariana veya Larron takımadalarının doğusunda denize saldıkları sondanın 10.863 metreye kadar indiğini görünce, o güne kadar bilinen deniz çukurlarının (Filipinler, 10540 metre, Japonya, 10535 metre, Karmadek takımadaları, 9.425 metre)en derinini bulduklarını anladılar.
Yedi yıl sonra ise Rus gemisi “Vityaz” ın sondası daha derinlere inerek 10.960 metreye vardı; bunun üzerine bölgenin batiskaf  (çok yüksek basınçlara dayanabilen sert maddeden yapılmış çelik küre biçimli, dalış için benzin boşaltarak onun yerine deniz suyu alarak demir safra atan araç) ile dalmaya elverişli olduğuna karar verildi ve araştırmalara bu yoldan devam edildi. Birkaç denemeden sonra 23 Ocak 1960 yılında “Trieste” adlıbatiskaf, denizin altında 10.916 metreye kadar inerek yeryüzünün en derin noktasını buldu ! Buldukları bu nokta 8.850 metrelik Everest dağını bile kolaylıkla yutabilecek olan Mariana Çukuruydu !
Derin noktaya iniş yaklaşık 3 saat 15 dakika sürmüş, burada 20 dakikalık bir sürenin ardından tekrar yüzeye çıkılmasıyla toplamda 5 saatlik bir sürede dalış ve yüzeye çıkış tamamlanmıştır.
Dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru 11 Km derinliğinde
Japonya ile Endonezya’nın ortasında, Büyük Okyanusta bulunan Mariana Çukuru’nun uzunluğu 2.542 kilometre, genişliği ise 69 kilometredir. Dünyanın en derin noktası olarak bilinen Mariana Çukuru (Mariana Trench) yapılan son ölçümlere göre 10.994 metre derinliğe (hata payı +- 40 metredir) sahiptir.
Bilim insanları için yıllardır merak konusu olan Mariana Çukuru pek çok sırrı ve gizemi hala içinde saklıyor. Çukurun derinleşen noktalarındaki basınç çukurun araştırılmasını zorlaştırırken pek çok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.
(Okyanusta basınç her 10 metrede santimetrekareye 1 kilogram artar.)
Mariana Çukurnun dip noktasındaki basınç yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1100 kat daha fazladır. Bu derinlikteki basınç 1.086 bar veya 108.6 Megapaskal’dır. Bu basıncın gücünü daha kolay anlatabilmek adına şöyle bir örnek verebiliriz: Ortalama ağırlıktaki bir insanın 30 santimetrekare’lik bir alana (yaklaşık olarak dik durduğumuzda yere bastığımız alan) uyguladığı basıncın neredeyse 10.000 katı. Yani, üzerinize 10.000 adet 100 kilogramlık insanın çıkması gibidir. Bu basıçtan ötürü, bu derinlikte suyun yoğunuğu %4.96 civarında fazladır.
Suyun içine atılan 1 kilogram kütleli metalin çukurun tabanına ulaşması, yaklaşık olarak 1 saat sürer. Ancak,suyun yoğunluğu ve metalin özkütlesi de hesaba katıldığında, tabana ulaşma süresi artıp azalabilir.
Mariana Çukuru nasıl oluştu ?
Yerkabuğunu oluşturan plakalardan bazıları birbirlerine yaklaşarak çarpışırlar. Bu çarpışma neticesinde plakalardan biri diğerinin altına girerek ‘dalma’ adı verilen bir durum gerçekleştirir.
Dalma durumunun anlamı ise yoğunluk bakımından üstün olan plakanın, daha az yoğun olan plakanın altına kayması olayıdır. Sonuç olarak bu bölgelerde şiddetli depremler görülebilir ve depremlerin oluştuğu derinlikler levhaların büyüklüğüne göre 700 kilometreyi bulabilir. İşte Mariana Çukuru’da Pasifik plakası ile Mariana Plakası’nın birbirine çarpması sonucu oluşmuş bir çukurdur.
Mariana Çukuruna en son kim dalmıştır ?
25 Mart 2012’de Titanik, Terminatör, Aliens ve Avatar gibi ünlü filmlerinyönetmenliğini ve aynı zamanda prodüktörlüğünü yapmış olan James Cameronkendi özel denizaltısıyla Mariana Çukuruna dalmıştır.
156 dakikada dünyanın tabanına inen, 3 saat incelemelerde bulunan Cameron,beklenenden daha kısa sürede, 70 dakikada yüzeye çıkmıştır. James Cameron tarafından bizzat tasarlanıpAvustralyalı mühendislerce inşa edilen denizaltı, Çukur’da bulunan metrekare başına 7.250 tonun üzerindeki basınca dayanıklıdır.
Mariana Çukurunda yaşam varmı ?
Bilim insanları, dünyanın erişilmesi en zor yerlerinden biri olan Marinana Çukuru’nda bakteri yaşamı tespit ettiklerini açıkladı. Dünyanın en derin noktası olarak bilinen yerin 11 Km altındaki Challenger Deep’i içeren bölgede 2010 yılında başlayan analizler, yaşam şartlarının son derece ağır olduğu koşullarda çok yüksek seviyede bakteri varlığı olduğunu ortaya koydu.
Pasifik Okyanusu’nda Guam adasının güneybatısında kalan Mariana Çukuru, yavaş yavaş sırlarını bilim dünyasına açmaya devam ediyor. Mart 2012’de yaptığı dalışla çukurun en derin noktası olan Challenger Deep’e tek başına inen ilk insan olan ünlü yönetmen James Cameron, okyanusun en derin noktasında çektiği görüntüler ve topladığı numunelerle iki yeni canlı türünün tespit edilmesini sağlamıştı.
Phys.org sitesinin haberine göre, uluslararası bir araştırma ekibinin Mariana Çukuru’nda topladığı numumeler, bölgedeki bakteri yaşamının şaşırtıcı derecede fazla olduğunu gösterdi. Deniz seviyesindeki basıncın 1,100 kat daha yüksek olduğu derinlikte yaşayan bakteri miktarının, denizin 5-6 kilometre deriliğinde yaşayan bakteri miktarından neredeyse 10 kat fazla olduğu belirtildi.
Derin denizlerdeki çukurlar, ölü deniz canlıları, yosunlar ve diğer organik canlıların oluşturduğu akıntılarlabeslendiği için mikrobiyolojik yaşama uygun yerler olarak biliniyor. Ayrıca, bölgede sık yaşanan ve sığ sulardaki maddelerin yer değiştirmesine neden olan depremlerin de derinlerdeki besin zenginliğine katkıda bulunduğudüşünülüyor.
Araştırmada yer alan Güney Danimarka Üniversitesi’nden Ronnie Glud, ‘Mariana Çukuru gibi yapıların derin okyanusların sadece yüzde ikisini oluşturduğunu ancak küresel karbon döngüsü için büyük önem taşıdıklarını’ belirtti.
Mariana Çukuru’ndaki mikrobiyolojik yaşamın keşfedilmesini konu alan araştırmada, Glud’un üyesi olduğuNordik Dünya Evrim Merkezi’nin yanı sıra, Almanya’nın Max Planck Enstitüsü ile Alfred Wegener Enstitüsü; Japonya’nın Deniz-Dünya Bilimi ve Teknoloji Derneği; İskoçya’nın Deniz Bilimleri Derneği ve Danimarka’nın Kopenhag Üniversitesi yer aldı.
Doğru ölçümler gerekiyor
Nature Geoscience dergisinde yayımlanan araştırmada, bilim insanları, Mariana Çukuru’nun derinliklerindeki tortudaki mikrobiyolojik yaşam faaliyetini tespit etmek için, mini denizaltılarla oksijen dağılımını ölçtü.
Glud, çok derinlerde ölçüm yapmanın lojistik olarak çok zor olmasının yanı sıra, doğru veriler elde etmelerinin de büyük önem taşıdığına değinerek, “Mariana Çukuru’nun derinliklerinden elde ettiğimiz bakterileri laboratuvar ortamında incelemeye kalkarsak, ısı ve basınç değişimi nedeniyle ölecekler. Bu yüzden çukurdaki çok büyük basınca dayanarak ölçümler yapacak donanım geliştirdik” dedi.
Dev sualtı robot
Çok zor şartlara dayanabilecek deney cihazlarını geliştirmek için birçok şirketten yardım alan araştırma ekibi,4 metre uzunluğunda ve 600 kg ağırlığında bir robot tasarladı.
Robot, okyanus tabanıyla temas ettiğinde, oksijen dağılımını çok yüksek doğruluk payıyla tespit edecek aşırı ince alıcılarla donatıldı.
Glud, “Aynı zamanda Marinana Çukuru’na ait görüntüler çektik. Burada yaşayan çok az sayıda büyük denebilecek canlı var. Öte yandan dünyanın en derin noktasınındaki yaşam şartlarına bakterilerin harika uyum sağladığını söyleyebiliriz” dedi.
En derin noktalara iniyor
Araştırma ekibi, Mariana Çukuru’nda 2010 yılında başlayan analizlerin ardından sualtı robotunu, Japonya’nın kuzeydoğu açıklarında bulunan 9 km derinliğe sahip Japon Çukuru’na gönderdi. Burada yapılan analizlerin ardından, Fiji yakınlarındaki 10.8 km derinliğe sahip Kermadec-Tonga Çukuru incelenecek.
Glud, “Derin deniz çukurları dünya haritası üzerinde geride kalan ‘son beyaz noktaları’ oluşturuyor. Bu bölgelerin küresel karbon döngüsü ve iklim düzeni üzerindeki etkisi hakkında çok az şey biliyoruz. En derin noktalarda yaşayan bakterileri inceleyerek, bu bölgelerin sahip olduğu özellikleri anlayabileceğiz” dedi.

Vikipedi, özgür ansiklopedi


Mariana Çukuru
Mariana Çukuru (Challenger Çukuru)[1], Dünya üzerinde bilinen en derin noktadır. Büyük Okyanus'ta, Guam Adası'nın güney batısında, Japonya ve Endonezya arasında, iki ülkeye de aşağı yukarı eşit uzaklıkta yer alır. Yapılan son ölçümlere göre en derin noktası yaklaşık 10.994 metredir[2]. Uzunluğu 2.542 kilometre, genişliği ise 69 kilometredir.
Okyanusal nitelikte iki plakanın çarpıştığı sınırda derin çukurlar oluşabilir. Mariana çukuru da, Pasifik Plaka ile Mariana Plakası'nın çarpışması sonucu oluşmuş bir çukurdur ve iki plaka sınırındadır.
Suyun içine atılan 1 kilogram kütleli metalin tabana ulaşması, yaklaşık olarak 1 saat sürer. Ancak, suyun yoğunluğu ve metalin özkütlesi de hesaba katıldığında, tabana ulaşma süresi artıp azalabilir. Dip noktasındaki basınç ise yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1000 kat daha fazladır.
Mariana Çukuru'nda hayat belirtileri vardır. Yapılan araştırmalar, aşırı basınçlı ve soğuk ortamda yaşayabilen birçokmikroorganizmabalık ve yengeç türünü ortaya çıkarmıştır. Buradaki yaşamın temel dayanağı, 300 dereceye ulaşan volkanik püskürmeler ve buradan çıkan sülfürü metabolize edebilen bakterilerdir. Bu kadar derinde yaşayan balık türlerinin hayatları yüzlerce yılı bulabilmektedir. Buradaki canlıların, çok eski prehistorik dönemlerden bu yana aynı kaldığı düşünülmektedir.
23 Ocak 1960'ta, İsviçreli bilim adamı Jacques Piccard ile ABD Donanması'ndan Teğmen Donald Walsh, Trieste Batiskapı içinde Mariana Çukuru'na inebilmeyi başaran ilk insanlar olmuşlardır. İlk anda 11.521 metre (37,799 feet)'lik bir derinliğe inildiği hesaplanmış, ancak 1995 yılında yapılan ölçümlerde doğru derinliğin 10.916 metre (35,814 feet) olduğu anlaşılmıştır. Derin noktaya iniş yaklaşık 3 saat 15 dakika sürmüş, burada 20 dakikalık bir sürenin ardından tekrar yüzeye çıkılmasıyla toplamda 5 saatlik bir sürede dalış ve yüzeye çıkış tamamlanmıştır.[3]
25 Mart 2012'de, Kanadalı yönetmen James Cameron “Dikey Torpil (Deepsea Challenger.)” adlı özel denizaltısıyla Mariana Çukuru’na tek başına inmeyi başardı. 156 dakikada dünyanın tabanına inen, 3 saat incelemelerde bulunan Cameron, beklenenden daha kısa sürede, 70 dakikada yüzeye çıktı. Cameron tarafından bizzat tasarlanıp Avustralyalı mühendislerce inşa edilen denizaltı, Çukur’da bulunan metrekare başına 7.250 tonun üzerindeki basınca dayanıklıdır.[4]

8 Eylül 2016 Perşembe

MÜSLÜMANLAR YAŞADIĞI ÜLKELERDE NEDEN "PERİŞAN ve MUTSUZ" NEDEN VARLIK İÇİNDE YOKLUK ÇEKİYORLAR VE NEDEN SAVAŞIYORLAR...

MÜSLÜMANLAR YAŞADIĞI ÜLKELERDE NEDEN "PERİŞAN ve MUTSUZ" NEDEN
VARLIK  İÇİNDE YOKLUK ÇEKİYORLAR VE NEDEN SAVAŞIYORLAR...


Bütün dinler  o günün şartlarında ve dünyanın o bölgelerinde, insanlığa yukarıda saydığımız faydaları sağlayan ve peygamberler tarafından tasarlanan-hazırlanan-geliştirilen yöntemlerdir. Din’lerin de bu günün şartlarına ve dünyanın bu günkü durumuna göre değişimi ve gelişimi gerektiği kanısındayım! Allah en son peygamberini Arapların  yaşadığı topraklara göndermiş ve dünyanın en önemli enerji kaynağı olan petrol'ü Arapların yaşadığı toprakların altında yaratmış. Pekiyi en önemli enerji kaynağına sahip olan ve en son peygamberin yöntemine sahip olan Müslümanlık âlemi neden bu kadar geri kalmış? Neden ABD (Amerika) ve AB (Avrupa Birliği) tarafından yönetiliyor ve sömürülüyor? ABD bütün dünyaya neden kendi tasarladığı sistemleri (stratejileri ve projeleri), zor kullanarak (askeri güç ile) veya kendine yeni paydaşlar yaratarak veya havuçla kandırarak uygulatmak istiyor?


Müslümanlık dışındaki dinlerde bir zamanlar bu gün Müslümanlar gibi birbirleri ile savaşmışlar Ortaçağı karanlık dönemlerini yaşamışlar ne zaman din ile devlet işlerini birbirinden ayrıştırmış lar kendi aralarında kavgayı bitirmişlerdir ve rasyonel (mantıksal) yaklaşım tarzını benimsemişler ve bu nedenle Hıristiyan âlemin deki ülkeler sürekli gelişmişler.Çünkü ta ki 1883 yılında BİLGİnin (Bilim ve Teknoloji’nin) önemini kavramışlar.
   müslüman ülkeler 1695 yıllarından itibaren egemenliği altında olduğu Osmanlı imparatorluğunun gerileme devrine girmesi yani her alanda padişahların yetersizliği,harem kadınlarının devlet yönetimine karışması,ekonominin bozulması,askeriyenin bozulması,sosyal yaşamın bozulması,eğitim sisteminin bozulması ve yeniliklerin rönasans ve reformların ve çoğrafi keşiflerin yapılamaması en büyük etkenlerdir
   Müslüman ülkelerin dış devletlerin yani bilim ve teknoloji alanında ilerlemiş yeni topraklar ve yeraltı zenginlikleri keşfetmiş zenginleşmiş ülkelerin başta İngilter,Fransa,ABD,İtalya ve Rusya ülkelerin kışkırtmaları ile Osmanlı ya başkaldıran müslüman ülkeler ve onun topraklarına yerleşen yahudilerin kurduğu İSRAEL devletinin önce bağımsızlığını kazanmasına yardım etti sonrada bir güzel gelişmesine yardım etmek için her türlü silah satarak arap aşiretlerini,mezheplerini birbiri ile menfaat kavgasına soktular artık olaylar o kadar çetrefleştiki müslümanlar içinde yaratılan ejderhalar müslümanları yok ediyorlar perişan ediyorlarartık müslümanlar insanca yaşacağı bir ortamda yaşamak için ülkelerini terk ediyorlar tercihleri ise Müslüman olmayan ülkeler orada birbirinin boğazını kesen müslümanlar yok ne acı ismi İslam olup anlamı barış olan bir dini onun kitapını ve peygamberin sözlerinin anlamını yanlış aktaran kendini islam adına fetva verenler sıfatına sokanlar yüzünden müslümanlar perişanlar.
Yani Müslümanlar,Müslüman ülkelerin tümünde perişan veya mutsuz,Müslüman olmayan ülkelerin tümünde mutlu ve keyifli
Türkiye,Müslümanların yaşadığı Çoğrafya da dünya üzerindeki devletler arasında bir istisna idi,Petrol,yeraltı ve yer üstü zenginlikleri çok mu fazla para mı çok?Hayır tam tersine petrol ve para o mutsuz Müslüman ülkelerin elinde ve birileri o petrolleri kullanmak için Müslümanları birbirine kırdırıyor.Türkiye,Atatürk ışığı ve Cumhuriyet devrimlerinin getirdiği aydınlık ve akılcılık sayesinde farklı idi Batı bunu gördü önce Atatürk’ün mirasına konan bir CHP yıllar içinde onun yaptıklarının devamını getiremedi batının sinsi siyasetçileri için bu bir fırsattı önce karşılarına sağ partileri içinden hilafeti kaldıran,medreseleri kapatan,dini menfaati için kullananları susturan Atatürk hedefe koydular onu bir din düşmanı gibi gösterip masum,saf ve aptal insanlar yanına alıp Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerinin altını oydular her türlü desise ve hile Türkiye yi bir tüketim toplumuna dönüştürdüler ve Türkiye yi istisna devlet olmaktan çıkardılar tıpkı Orta doğu'nun bataklığında savaşan Müslüman ülkelerin arasına çekmeye çalışıyorlar böyle giderse Türkiye çok yakın zamanda perişan ülkeler listesine girecektir.

Müslümanlık dini ise vicdani (duygusal) bir dindir. Müslümanlar sadece Allah korkusu ile değil vicdanları (duyguları) ile hareket ederler. Vicdanlı insanların duygularını sömürmek çok kolaydır. Bu nedenle, sözde Müslümanlar kendi çıkarları için, gerçek Müslümanların vicdani değerlerini sömürerek onları ALLAH ile sürekli aldatmışlar ve aldatmaya devam ediyorlar.

Necdet KONYA

7 Eylül 2016 Çarşamba

UMUTSUZ DURUM YOKTUR UMUTSUZ İNSANLAR VARDIR BEN HİÇ BİR ZAMAN UMUDUMU YİTİRMEDİM.

UMUTSUZ DURUM YOKTUR UMUTSUZ İNSANLAR VARDIR
BEN HİÇ BİR ZAMAN UMUDUMU YİTİRMEDİM.
Mustafa Kemal ATATÜRK.
Bir toz zerresinde yaşayan ufacık canlılar olan bizleri yaratan büyük bir akıl vermiş kullanalım bir başkasına kul olmayalım diye,
Aklını kullanan insanlar Samanyolu'nun yıldızları arasına uzay mekikleri yollamayı başardılar bizimkiler hala başörtü,orucu bozan neler ,abdest nasıl alınır derdinde.
Sadece birkaç yüzyıl önce, yani kozmik zamana göre yalnızca bir saniye önce,uzaya mekik gönderen bu ülkeler orta çağın karanlık döneminin içinden çıktılar..
Bizim yaşadığımız çoğrafya da ise Dünya ya hükmeden bir devlet iken kötü yönetimler nedeni çöken bir devletin küllerinden sanki Samanyolu içinden bir ışık doğmuştu ülkemizin üzerine
O ışık bizi karanlıklar dan çekti aldı ama o ışığın ışığını söndürmeye uğraşanlar ve karanlık güçler bizi saman yolu içindeki kara delik'lere çekiyorlar hızla
nerede ve hangi zamanda olduğumuza dair hiçbir şey bilmediğimiz dünya yı bize anlatan o ışığımız olsa idi Orta doğunun çöplüğünde işimiz olmazdı.
Bir ceviz kabuğuyla sınırlanmış ufacık bir evrende yaşayanlar. Bu karanlık hapishaneden nasıl kurtuldular?biz nasıl kurtulacağız?
Bu başarı, beş basit kuralın izinden giden kuşaklar dolusu araştırmacının eserlerine ve sözlerine bakmak lazım.
Otoriteyi sorgula: Hiçbir fikir, birisi doğru olduğunu söylüyor diye doğru değildir; ben de dahil. Kendin düşün.
Kendini sorgula: Hiçbir şeye, sırf inanmak istediğin için inanma. Bir şeye inanmak, onu gerçek yapmaz.
Fikirleri, gözlem ve deneylerden elde edilen kanıtlarla test et: Çok beğendiğiniz bir fikir, iyi kurgulanmış bir testi geçemiyorsa yanlıştır.
Kanıtlar sizi nereye götürüyorsa oraya gidin. Elinizde hiç kanıt yoksa, peşin yargıda bulunmayın.
Aklını kullanıp fikirleri sorgulama yapıyorsan senin kandırılma imkanın yoktur senin o konuya bilerek dahil olman vardır
Yazının başında o ülkeler uzaya yani NASA 1958 kurulduğunu düşünülürse Atatürk’ün 1936’da Eskişehir’i ziyaretinde söylediği kayıtlara geçen uzay bilimlerinde yaşanacak gelişmelere dair öngörülü ifadeler, Sabiha Gökçen’in anılarında yapılmış ilavelerden ibaret.
Sabiha Gökçen’in anılarında, ilk kez 1982 yılında yayınlanan “Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti” adlı anılarında; Atatürk’ün bu sözleri aktardığını yazmaktadır (sayfa: 64). Sözlerin gerçek kaynağı; Gökçen’in anılarıdır. Nitekim günümüzde Türk Hava Kuvvetleri’nin sitesinde de yer alan sözlerin kaynağı olarak, Gökçen’e atıfta bulunulmaktadır. Hiç kuşkusuz sözlerin kaynağı bu kitaptır.
Şöyle diyor Gökçen: “Bundan sonra insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler, havacılık alanında olacaktır ona göre... Hatta gün gelecek insanoğlu uzaya gidecek, başka dünyalara gidecek, ayı ve benzeri gezegenleri bile fethedecekti. İşte bu çağdaş savaşlar da, göklerde üstün olan uluslar tarafından kazanılacaktı. Gerçi çok pahalı bir teknikti, havacılık tekniği… Ama uygar ve çağdaş Türkiye'nin bu aşamayı yapması şarttı, gelecek yönünden...” Evet; hepsi bu kadar…
O nedenle ben Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerine bütün kalbimle katılıyorum benim hala umudum var o ışık bizlerin içinde yeter ki içimizdeki onun sözlerini hatırlayalım.
Umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”(Mustafa Kemal ATATÜRK)
Necdet KONYA