30 Mayıs 2013 Perşembe

KARAYOLUNDA OTOBÜS FİRMALARI VE YAŞADIKLARI SIKINTILAR

  Ulaştırma ve nakliyenin bir kolu da insanları güvenli bir şekilde seyahatlerini yıllardır sağlayan çeşitli otobüs firmalarıdır özel girişimcilerin yıllardır kendi cabaları ile devlet den herhangi bir destek almadan yıllar boyu süregelmiştir bu taşımaların başlangıcı Karadeniz bölgesinde Trabzon da Rahmetli Saffet ULUSOY ve kardeşleri tarafından ilk defa başlatılmış daha sonra Kanberoğlu ve diğer firmalar kurulmuştur Samsun da Süzer firması Karadeniz bölgesinde taşıma yapmaya başlamış olup Fındıkkale kurulmadan önce Giresun da fındıkkale nin kurucularının babası rahmetli İsmail KARATAŞ Giresun ile Samsun arasında 1950-1955 yıllarında  Amerikan kamyonları üzerine yapılan resimde göreceğiniz gibi insanların taşınacağı kapalı kasalar mahalli ustalar tarafından yapılmıştır işte bu otobüslerle  ilk insanların seyahatini sağlayan bu günkü Bulancak da kurulu olan her iki firmanın Fındıkkale ve Sema truzim varoluşlarını sağlayan mekanı cennet olası İsmail KARATAŞ topraklı yollarda başladığı ve binbir emek ve zahmetle başlanan bu yolda ekte fındıkkale ve taşımacıların sorunlarından bahseden bir girişimcinin destek bekleyen çağrılarına kulak tıkamayın lütfen binbir zorlukla kurulan ve yürütülmeye çalışaılan yöresel bir kuruluşun imkanları ve rekabet gücü yüksek diğer otobüs firmalarının tekeline ancak yöre insanın destekleri ile ayakta kalabilir lütfen biraz zamanınızı ayırıp yazımızı okuyup paylaşmanızı rica ederim.

   Diğer bir önemli konu ise devlet uçak ve gemilere tanıdığı gümrüksüz yakıt kullanımını ve ihracat yükü taşıyan tır firmalarına sağladığı imkanları insanların seyahatlerini sağlayan bir yerde kamu görevi yapan otobüs firmalarına neden sağlamaz zaten amansız bir yarışın içinde yolcu taşıma gayretinde olan bu firmalar güvenli,konforlu taşıma yapabilmek için markası isim hakkı yabancı bir devlete ait otobüsleri devamlı yenilemek durumunda oldukları için rekabet içinde oldukları diğer lojistik firmalarından dolayı binbir zorlukla yaşam savaşı vermektedirler.

     Yüzbinlerce insanın geçimlerini sağladığı karayolu ile insan taşımacılığı yapan otobüs firmalarını sorunlarına kulak ardı etmeyelim lütfen birer birer  yabancılara teslim edilen sektörler arasına karayolu insan taşımacılığı yapan firmalarımız  dahil olmasın insanlarımız kendi yörelerinin insanlarının kurdukları bu şirketleri sonuna kadar desteklerini esirgemesinler.

NECDET KONYA















bugünkü düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim GİRESUN bölgesi son14 senedir devamlı kapanan fabrkalarıyla batan i,ş yerleriyle doldu özdemir peker çulfaz fındık isimsiz birsürü iş adamları ve bulancağımızda zere ve Fatoğlu gibi büyük kuruluşlar şimdi fındıkkale gibi tamamen bir bulancak doğumlu Giresun seyahat firması zar zor ayakta durmaya çalışıyor devlet 3...5 zenginin sahibi olduğu uçaklara vergisiz benzin vererek haksız rekabet yapıyor şimdide kamil koç firmasını yabancı bir firma alarak karadenize geliyorlar tıpkı ulusoyu ve varanı alan yabancılar gibi arkadaşlar lütfen herkes birbirini örgütlesin bize yabancılardan fayda yok kendi firmalarımız olan fındıkkale ve sema turizmle seyahat etsinler fındıkkalede 800 kişi çalışıyor bu yaklaşık 40.000. çalışan yapar sema tur da 150 çalışan var zaten biten ekonomizde parmızı yabancılara kaptırmayalım lütfen herkesi yönlendirelim

Yazan : ALİ KONYA


























 bütün dostlarıma iyi akşamlar dün akşam yazdığım fındıkkale ile ilgili yazımdan dolayı bugün bayağı bir tebrik telefonu aldım ama herkes bilmeliki bu yalnız benim değil bütün Giresun bulancak ordu gibi bizim yöremizde yaşayan b ütün halkımızın katkısıyla paylaşımıyla atlatılacak bir konu bütün karadeniz halkı bilmeliki bizim firmamız bir aile firması seyahatb eden çocuklarınız bizimde çocuklarımız anneleriniz bizim de annemiz babanız bizimde babamız eşleriniz kardeşleriniz bizimde bacımız kardeşimiz size sağlıklı bir seyahat sağlayabilmek için aşağıdaki resimlerdeki gibi hergün uğraş vermek zorundayız inanın bu güzide karadenizin güzel insanları böyle bir firmayı yürütmek çok zor insan birşeyin değerini ancak kaybedince anlıyor herkese sağlıklı günler diler paylaşımlarızı rica ederim


Yazan : ALİ KONYA

28 Mayıs 2013 Salı







  1. BULANCAK -GİRESUN
  2. TARİHÇE
  3. YÖRESEL YİYECEKLER
  4. DOĞA GÜZELLİKLERİ
















BULANCAK İSKELESİ

































MAYIS YEDİSİ HELVASI























BULANCAK VE TARİHÇESİ
Bölgenin bilinen tarihi Hititlere kadar inmektedir. MÖ 1400-1200 yıllarında bölge Hititlerin yönetiminde iken Trabzon-Erzurum-Giresun yörelerine Azzi Ülkesi denilmekte idi. Antik çağda Ege Bölgesi’nde hüküm süren, ticaret yapan Miletosluların yöredeki ilk kolonisi Kerasus adı ile kurulmuştur.
Giresun çevresi MÖ 4. yüzyılda, Pers Devleti’nin yönetimine girmiş, daha sonra Makedonyalıların idaresine geçmiştir. MÖ 2. ve 1. yüzyıllarda bölgeye Pontuslular hâkim oldu. MÖ 61. yılında Pontus MÖ 3. yüzyılda bir süre Kapadokya Krallığı’nın yönetiminde Kralı Midridates, Roma Komutanı Luculus’a yenilence şehir ve yöre yönetimi, Roma yönetimine girmiştir.
MS 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Bulancak yöresi de, Doğu Roma İmparatorluğu’nun yönetimine girmiştir. MS 11. yüzyılda, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, Haçlılar tarafından istila edilince İmparator Kommenus’un çocukları Trabzon’a gelerek MS 1204 yılında, Trabzon başkent olmak üzere Trabzon Krallığı’nı kurdular. Bulancak da bu devletin sınırları içerisinde kaldı. İmparator Komnenos’un çocukları buraya Terastios adını verdi.
Selçuklu döneminde Orta AsyaHorasan’dan gelip Anadolu’nun fethine başlayan, Çepni Türkmenleri, Karadeniz sahillerini de Türk hâkimiyeti altına almıştır. Haçlı seferleri sırasında Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflaması sonunda sahil şeridi, Türklerin elinden çıkmış MS 1204 yılında kurulan Trabzon Krallığı’nın eline geçmiştir. MS 1277 yılında Oğuzların bir kolu olan ve Anadolu’ya gelen ve Alevi olan Çepniler önce Sinop’u aldı. Bu sırada Anadolu’da Moğol baskısı da zayıflıyordu. Daha sonra bütün Canik Bölgesi’ne hâkim olamaya başladılar.
İşte Giresun ve çevresinin Türkleşmesini sağlayan Türkmen, Çepni Beylerinden olan ve Fatsa-Bulancak yöresinde beylik kuran Bayram Bey’den sonra yerine Hacı Emir Bey geçmiş, Hacı Emir Bey de Trabzon kralı ile 1358 yıllarında savaşmış. Bulancak, Hacı Emir Bey’in oğlu Süleyman Bey zamanında 1397 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bölgenin hükümdarı olan Kadı Burhanettin bu haberi, davullar çalarak kutlamış, Süleyman Bey’e katılmak için elçiler göndermiştir. Böylece Trabzon Krallığı toprakları, Trabzon ve çevresi olarak kalmıştır. Fetihle birlikte bölgeye ÇepniDöğer,EymirKarkınAla YuntluBayındırİğdir gibi Oğuz boyları gelip yerleşmişlerdir.
Fetihten 60-65 yıl sonra yapılan tahrirde 1455’te bir Naiblik, yani Kadı Naibi’nin yargı alanına giren idari bir ünite olan Terástios, 1455 tahririne göre Mustafa Kethüda, Şemsettin Kethüda ve Çakıroğlu Pir Kadem Kethüda’nın yurdudur. Ancak Giresun-Tirebolu gibi şehir merkezlerinde Türkler askere alındığından dolayı, ticaret, Rum ve Ermenilerin elinde bulunuyordu.
Hacı Emir Beyliği’nde II. Murat döneminde Osmanlı İmparatorluğu yönetimine girmiş, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde Trabzon’un alınmasıyla Karadeniz Bölgesi, tamamen Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Bölge Osmanlı’ya geçince adı Akköy oldu.

ALINTILAR WİKİPEDA


NECDET KONYA




















 Geleneksel Adı : Mayıs Yedisi Şenliği 
Resmi Adı : Uluslararası Giresun Aksu Festivali 
Tarih : 20-23 Mayıs 
Kutlama Alanı : Aksu Şenlik Alanı, Giresun
 

Mayıs yedisi, 
Karadeniz yöresinin sahil kesiminde, 
en yoğun olarak da Giresun ve ilçelerinde kutlanan, 
yöresel bir bayramdır. 

Giresun'da 1977 yılından bu yana 
Uluslararası Giresun Aksu Festivali 
adı altında kutlanmaktadır. 




 Giresunda her yıl Mayıs ayının 20 sinde Mayıs Yedisi kutlanmaktadır. Rumi takvime göre bu tarih mayıs ayının yedisine denk gelmektedir. Bu yüzden bu isimle anılmaktadır. 4 bin yıllık geçmişin mirası olan bu festivalin temelinde Hitit Tanrıçası Kybele ile Anadolu mitoloji tanrılarından Priados adına düzenlenen bahar, bereket ve soyun devamı törenleri yer almaktadır. Her yıl 20 ile 23 Mayıs arasında düzenlenen Festival çerçevesinde halı saha, briç, satranç, bilardo, basketbol, bisiklet turnuvaları ; resim, fotoğraf ve el sanatları sergileri olmak üzere sportif, kültürel ve sosyal etkinlikler de gerçekleştirilmektedir. Mayıs Yedisi’nde yapılan törenler üç ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar sacayaktan geçme, dere taşlama ve adanın etrafını dolaşma geleneğidir.


 1- Sacayaktan Geçme Geleneği:
Soyun sürdürülmesi kültürüne dayanan bu gelenekte, çocuğu olmayanlar ana rahmin, soyun sürdürülmesinin simgesi durumunda olan sacayakları üç kez geçerek dilekte bulunurlar. Sacayak aynı zamanda bereket simgelediği için sayacak tan geçen kişinin bereketli bir yıl geçireceği inancı vardır.


2- Dere Taşlama Geleneği:
Aksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde, “derdim belam denize” diyerek yedi çift bir tek taşı suya atarlar. Yedi, kutsal bir ramdır; tek taş ise dileğin yerini bulması için atılan sonuncu taştır. İnsanlar doğanın canlanmasıyla ve suyun belayı, kötülükleri alıp götüreceği inancıyla dileklerini tutup dereyi taşlarlar. Bunu özellikle kadınlar, kızlar kendilerine uğur getirmesi amacıyla da yaparlar. Dere taşlamadan sonra törene katılanlar, suya girip başlarından aşağı maşrapayla ırmak suyunu dökerler. Bu uygulamada da suyun insanda bulunan kötülükleri, hastalıkları, uğursuzlukları alıp götüreceği inancı vardır. 

3- Adanın Etrafını Dolaşma Geleneği:
İnsanlar dere kenarında toplanıp motorlarla, kayıklarla denize açılarak adanın etrafını dolaşıp sacayaktaki daireye benzer bir daire çizerek bindikleri noktaya tekrar dönerler. Ada turu Hamza Taşı önünde başlar ve yine aynı taşın önünde son bulur. Bu törenin amacı da, yine sacayakta ve dere taşlama geleneğinde olduğu gibi soyun sürdürülmesi ve belaların denize atılmasıdır. Döllenmenin bu mevsimde başlaması ve toprağın bereketlenmesi inancı, adanın etrafında tur atılmasıyla daha somut bir hale gelir.
Festivalimize önceki yıllarda Polonya,Litvanya, Macaristan, Avusturya, Arnavutluk, Kosova, Karadağ, Romanya, Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan,Ukrayna, Rusya, Moldova ve Bulgaristan halk oyun ekipleri katılmış ve gösteriler sergilemişlerdir.


 Mayıs Helvasının ham maddesi: Çöven kökü suyu, şeker, su. 

Mayıs Helvası'nın yapılışı: 

Önce çöven kökü parçalanıp, dövülerek küçük parçalar haline getirilir. Çöven kaynatılıp şurup kıvamına getirilir. Çöven suyu elde edilir. Kıvamına gelen çöven suyu süzülerek içindeki parçacıklar ayrılır. Ve soğumaya bırakılır. Soğuyan çöven suyu iyice karıştırılarak köpürtülür. Helva yapımında kullanılır. 

Helva yapılacak tavaya şeker, su koyularak yüksek ateşte kaynatılır. Daha sonra limon suyu konularak şerbet kesilir. Kısık ateşte kaynayan şerbete çöven suyu köpüğü yavaş, yavaş eklenir. 
Kısık ateşte pişen helva yaklaşık bir saat süreyle durmadan karıştırılarak kaynatılır. Uygun kıvama gelince ocaktan indirilir. Ve soğumaya bırakılır.
 

Ada dünya mitolojisinde ve tarihinde Aretias, Areionesos (İlk çağ adı), Nesos, Area, Areos, Chalceritis (Romalıların verdiği ad) adları ile karşımıza çıkmaktadır. Kıyıdan 1.6 km açıkta bulunan ada 40. 000 metre karelik yüzölçümüne sahiptir. Bir söylenceye göre ada kentin güneydoğusunda yer alan ve görünümü bir kartal gagasını andıran Gedikkaya'dan kopan bir parçanın denize yerleşmesiyle oluşmuştur. Adada tarihle doğa iç içedir. Kalıntılardan çepeçevre surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır. Surların yapımındaki inşaat işçiliği Giresun Kalesiyle aynı tekniktedir. Pontuslular dönemine ait olduğu kuvvetle ihtimaldir. Tarihi kalıntılarından iki büyük şarap fıçısı, bir mabet harabesi, tapınak yeri, ayakta kalan surlar ve gözetleme kulesi en göze çarpanlardandır. Doğu ucundaki "Hamza Taşı" antik çağlardan kalma bir dikittir. Çağlar boyunca yöre insanları için mistik güç kaynağı olmuştur. Romalı bilgin Pilinius "Ilistariaum Mundi" adlı eserinde, adada savaş tanrısı Mars'a sunulmuş bir açık hava mabedinden söz eder ve şunları yazar " …. . ve Pharnace'nin karşısında Chalceritis, Yunanların Mars'a vakfedilmiş olan Arias'ı bulunur. Burada kuşların kanatlarını vurarak yabancılarla mücadele ettiği söylenir."
Ada mitolojide geçen Altın Post peşindeki Argonautlar ile ilgili önemli bir olaya sahne olmuştur. Thabai Kralı Athamanas'ın, Nefele adlı karısından iki erkek çocuğu olur. Sonraki yıllarda ikinci kez evlenen kral çocuklarını kurban ederse ülkesinin kıtlıktan kurtulacağına inandırılır. Bunu öğrenen anneleri Nefele çocuklarını bulut ve buğuya sararak uçan altın bir posta bindirir ve onları Karadeniz'e doğru gönderir. Çocuklardan biri Çanakkale Boğazı'nda fırtınaya tutularak ölür, diğeri yoluna devam eder ve mitolojik kişilerce Çanakkale Boğazı ile Kafkasya arasında bir yere saklanır. Herakles döneminde aralarında Güç Tanrısı Herkül'ün de bulunduğu bir grup yiğit, altın postu ele geçirmek amacıyla Karadeniz'e açılırlar. Bir sürü serüven yaşadıktan sonra Aretias adasına gelirler. Altın postun burada saklı olduğuna inanmaktadırlar. Ancak adada onları ejderha yapılı kuşlar karşılar. Herkül'ün daha önce Stymphales Gölü çevresinden kovduğu kuşlar buraya yerleşmişlerdir. Kuşlar tüylerini ok gibi fırlatarak saldırıya geçerler. Argonautlar kalkanlarıyla kendilerini korumaya çalışsalar da bir arkadaşlarını yitirmekten kurtulamazlar. Sonunda kuşları öldürür ve altın postu aramaya koyulurlar. Bulamayınca da adayı lanetleyerek ayrılırlar. 1984 yılında kaptan Tim Severin yönetimindeki araştırma ekibi bu efsanevi yolculuğu tekrar canlandırmak için Argo gemisinin aynısını hiç çivi kullanmadan yaptırır ve kürek çekerek Giresun Adasına gelirler. National Geographic dergisinin de bulunduğu bu seyahati BBC Televizyonu 12 kişilik bir ekiple belgeselleştirir ve tüm dünyaya bu ada tanıtılır. Romalı bilgin Pilinius'un "Histarium Mundi" adlı eserinde ve ünlü Mitos yazarı Apollonius'un (İ. Ö. 295-195 ) "Argonautiga" alı eserinde konu dahada detaylı işlenmektedir. Başka bir efsane Kral Mitridates'in kızına ilişkindir. Kralın genç ve güzel kızıyla pek çok soylu kişi evlenmek istemektedir. Kız ise hiçbirini istemez, çünkü kalenin eteklerinde koyunlarını otlatan bir çobanı sevmektedir. Kral buna kızar, kızını adadaki manastıra kapatır. Çobanı yakalatarak manastırın önündeki kiraz ağacına astırır. Kız da ertesi gün kendini manastırın kulesine asar. Üçüncü bir öykü şöyledir. İsrail Oğulları Yusuf'un altından bir heykelini yapar. Mısır'dan göç edip Filistin'e vardıklarında Musa Peygamberden heykeli getirmesini isterler. Musa mucizeyle heykeli Filistin'e getirir. Burada Fenikeliler heykeli alıp Kıbrıs'a götürürler. Yunanlar heykeli Kıbrıs'tan alarak Olimpos Dağına yerleştirirler. Pers İmparatoru Dara (Dareios) Anadolu ve Yunanistan'ı ele geçirince altın heykeli Mısır'a geri verir. Bundan sonra heykel tekrar Fenikelilerin eline geçer. Bu kez getirip Aretias Adasına yerleştirirler. Altın heykeli almak için Yunanların Giresun Adası'na kırk kez saldırdıkları söylenir. Geçmiş alt kültürlerden izler taşıyan ada, eşine ender rastlanır bir doğa harikasıdır. Mevcut kalıntılar insanoğlunun doğaya egemen olma isteğini vurgular. İnsan bir anda kendisini tarihin, mitolojinin derinliklerinde bulur. Geçmiş uygarlıkların inançlarını ve törelerini yaşar gibi olur.

Kaynaklar 
wikipeda
Giresun belediye

NECDET KONYA

nsyckonya28: AZERBAYCAN HALKININ 95 NCİ KURULUŞ YILDÖNÜM...

nsyckonya28:






AZERBAYCAN HALKININ 95 NCİ KURULUŞ YILDÖNÜM...
: AZERBAYCAN HALKININ 95 NCİ KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN Azerbaycan ile ilgili yıllar önce yaşamış olduğum bir anımı a...







AZERBAYCAN HALKININ 95 NCİ KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN

Azerbaycan ile ilgili yıllar önce yaşamış olduğum bir anımı anlatmadan geçmeyeceğim burada çünkü yaşanan acıları ve mücadeleye bir örnek teşkil ediyor.

yıl 1981 eylül ayı o zaman D.B.DENİZ NAKLİYAT T.A.Ş.gemilerinden 30 Agustos gemisi ile Kanada dan Novorossıysk limanına buğday getirmişiz kominist rejim geminin bağlandığı limanda baş ve kıç kısımında gemiye giriş için acılan iskelede başında birer silahlı tam 3 adet nöbetçi var limanın ve körfezin 3-4 yerinde projöktörler ile devamlı ışık ile taranıyor liman kapısından giriş çıkışlarda öyle bir arama tarama varki affedersiniz donumuza kadar aranıyoruz 1 ay olmuş karaya ayak basma yalı herşeye katlanıp dışarı çıktık şehirde geziyoruz bir ara yorulduk çok güzel bir parkı vardı biraz oturup soluklanalım dedik bizim aramızda Türkçe olarak konuştuğumu duyan bir 50 yaşlarında kıvırcık saçlı minyon tipli bir bayan bize sizinle biraz konuşabilirmiyim ben Azerbaycan lı yım deyince bir tuhaf olduk Rusya da bir Türkçe bilene rastlamak hoşumuza gitti biraz konuştuk isminin dürnisa olduğunu bakü de öğretmenlik yaptığını anlattı ama anlatırken hep bir tedirginlik vardı fazla konuşamıyacağını çünkü burda herkesin birbirini takip ettiğini ceza alabileceklerinden korkarak bizden kuran kitabı istediler çünü o tarihlerde her istediğin kitabı almak dilediğin şekilde hareket etmek özgürce ibadetini yerine getirmek zor olduğunu biraz cık bahsedebildi hiç aklımıza böyle bir taleple karşılacağımız aklımıza gelmediğinden bir birimize baktık gemide var mı idi acaba neyse mürettebat dan birisinde olduğunu öğrendik ve bir gün sonra tekrar buluşmak üzere sözleştik ama o kitap nasıl dışarı çıkacaktı onuda gemide formen olarak calışan Rus a bir tane kanada dan aldığımız levis kot pantalon hediye ettik o zaman levis pantalon deyip geçme onun parası ile Rusya da 15 gün dışarda krallar gibi yemek,içmek ve eğlence ni yapabiliysun Rus formen den aldık dışarda Kuran kitabını dürnisa hanıma verdik park da beyi yanında idi beraberce gelmişlerdi adam aldı kitabı gömleiğinin içine sakladı dışardan görünmeyecek şekilde üstündeki çeketini ilikledi bize çok teşekkür ettikten sonra hızla uzaklaştılar yanımızdan.
İşte dünya ner den nereye bir zamanlar 32 sene önce Azerbaycan lı kardeşlerimizin yaşadıkları ve özgürlüğüne kavuştuktan sonra o günleri unutmadıklarını biliyorum bizler Türkiye de yaşayan kardeşlerimiz 1919 ile 1923 yılları yaşanılan kurtuluşu savaşımızı ve bu yolda hayatlarını veren binlerce şehit atalarımızı bu ülkenin kurucularını unutmayın bu gün serbestçe özgürce yaşıyor geziyor istediğini söylüyor ibadetini yapabiliyorsak onların sayesindedir bizler bir devri yaşadık gidiyoruz bizden sonraki gençlik yaşananları unutma ve sana emanet edilen emanete sahip çık.

NECDET KONYA

11 Mayıs 2013 Cumartesi





Herkes annesini sever sağlığında belki bunun farkına varmazsınız
kayıplarında inan çok düşüneceğiniz zamanınız olur anne sevgisini neleri hatırladığımızı düşündüm

Annenin kokusunu özlersiniz
Annenin şefkatini özlersiniz
Annenin sizin için çektiği cefayı 
Annenizin sizin için döktüğü gözyaşlarını
Annenizin sizin için yaptığı öğretmenliği
Annenizin gecenin bir yanı sizi pencerede beklediğini
Annenizin sizinle baba arasında arabuculuğunu
Annenizin bebekliğinde sabahlara kadar başucunda olduğunu
Annenizin sizinle beraber büyüdüğünü
Annenizin sizinle beraber ergenliği yaşadığını
Annenizin sizinle beraber okuduğunu 
Annenizin sizinle beraber Askerlik yaptığını
Annenizin sizinle beraber mürüvettiğini yaşadığını
Annenizin evli barklı koca adam olsanız da hala onun gözünde cocuk olduğunu
Annenizin size bir yerinize bir şey olsa hala içinin cız ettiğini
Annenizin aranızdan ayrılsa da hala evlatlarını ebedi istiratgahından izlediğini 
unutmayın
  Sağlığında kıymetini bilin annenizin onlara saygınızı sevginizi esirgemeyin

    TÜM ANNELERİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLMASI DİLERİM

Necdet KONYA


8 Mayıs 2013 Çarşamba












 

  Ahmet ÇAKAR olay üzerine düşüncesinin Galatasaray’la alakası olmadığını söyleyen Çakar, tabiatta aslanın yaşam biçimi yüzünden bu ifadeyi kullandığı belirtti. “Aslan 20 saat uyur. Kadınlar avı yakalar kenara çekilir, baba aslan gelir avı yer geri kalanı siz yiyin der. Dişiyle çiftleşebilmek için çocuklarını boğar” diyen Çakar aslanın bu yüzden şerefsiz olduğunu düşündüğünü açıkladı.


AHMET ÇAKAR eski doktor,eski hakem şimdi yorumcu Allah ona müsade etmiş konuşuyor teşbih yapıyor teşbih de hata olmaz derler kişinin fikri ne ise zikri de odur derler Aslan üzerinden GALATASARAY ı yıpratmak istiyor herkesi cahil zannediyor anlamayacak kadar ey Adem oğlu Ahmet ÇAKAR Allahın sana nasip ettiği konuşma hakkını iyilikler konuşmak üzere kullan insan gibi davranışları olan resimdeki maymun ailesi allah izin vermediğinden konuşamıyor sırtına insani bindiren Aslan senin dediğin gibi şerefsiz olsa idi çoktan parçalamıştı üstündekini kimse felsefi yorum ve bilimsel olarak açıklama getirmesin yaratılan her canlı varlık kendi kendine oluşumdan veya çene yapısından yok kemik yapısından yok dil yapısından kaynaklanmıyor bu canlıları yaratan var inanmıyorsan yaşam sürecine müdahale etsene doğuyorsun büyüyorsun,ihtiyarlıyorsun sonra yine doğduğun hale gelip sonunda ölüyorsun her canlı gibi ;Yukardaki sözlerin ŞAMPİYONLUĞUNU KUTLADIĞIMIZ BU GÜNLERDE senin gibi bir insana hiç yakışmadı.

        SANA İNAT ALLAH BANA 19 ŞAMPİYONLUK GÖSTERDİ  ÖMRÜM YETERSE 25 ŞAMPİYONLUĞUNU DA GÖRECEĞİM GALASATASARAY IMIN.
Necdet KONYA