13 Şubat 2018 Salı

Beykoz Kasrı Gezimiz ve
Osmanlı saltanatının düşündürdükleri!?


İstanbul gezilecek yerlerinden birisi olduğunu bilmiyorduk tesadüfen Beykoz da gezerken tabelasını gördük bu mevsimde açık olur mu olmaz mı derken gezmeye karar verdik iyi de etmişiz kimsecikler yoktu rahatça her tarafını gezdik

Beykoz "Mecidiye" Kasrı, İstanbul'un Beykoz ilçesinde yer alan tarihi bir kasırdır. Yalıköy semtinde Hünkâr İskelesi olarak anılan alanın güneyinde yer alır.

Denizden başlayarak teraslar halinde yükselen bir peyzajın tepe noktasında ağaçlar arasında yer alan kasır, Batılılaşma dönemi mimarlığının bir örneğidir. Kasrın yapımı 1845 yılında Mısır valisi Mehmed Ali Paşa tarafından başlatılmış; paşanın ölümü üzerine, 1854'te oğlu tarafından Mimarlar Nigoğos ve Sarkis Balyan’ın yaptığı kasr, neo klasik mimari ile yapılmıştır. Yapının kendisi de balkonları da dikdörtgen şeklindedir. İki katlı binanın tavan yüksekliği yaklaşık 8 metredir ve iç mekanda büyük ferahlık sağlamaktadır. Dış cephesinde kullanılan taşların İtalya’dan getirildiği düşünülmektedir. tamamlatılmış ve dönemin padişahı Sultan Abdülmecid'e (1839-61) armağan edilmiştir.[1] İki katlı ve simetrik yapılı olan binada orta sofalı şema tercih edilmiştir. Yapının bahçesinde iç duvarları istiridye kabukları ile bezenmiş “dağ hamamı” olarak anılan küçük bir dinlenme köşkü mevcuttur. Osmanlı geleneğinde bulunan serdap köşklerinin 19. yüzyıldaki bir uygulaması olarak görülen köşk, sıcak yaz günlerinde serin bir ortam sunmaktadır.








Kasır ilk yıllarında, sultan tarafından bir biniş kasrı olarak günlük konaklamalarda; sonraki dönemlerde yabancı devlet erkânı ve elçi kabulünde kullanılmıştır. Bir saltanat yapısı olmakla birlikte kentin dışında ve temiz havalı bir yerde bulunduğu için, daha Osmanlı döneminde kamu hizmetine tahsis edilmiş ve Dârü'l-eytâm (Yetimler Yurdu) haline getirilmiştir. Cumhuriyet yıllarından hastane ve prevantoryum olarak kullanılmış olan binanın iç yapısı, bu dönemde değişikliklere uğramıştır. Beykoz Kasrı, 1997 yılında Millî Saraylar Daire Başkanlığı'na tahsis edilmiş ve 1999'da boş olarak teslim alınmıştır. Kasrın Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde çekilmiş fotoğraflarında ise, binanın ağır altın varaklı mobilya takımları, Hereke kumaşlarından döşemelik ve perdeleri, Baccarat vazoları, büyük kristal avize ve şamdanlarıyla gayet zengin bir şekilde döşenmiş olduğu görülmektedir. Beykoz Kasrı 2005'te Millî Saraylar Daire Başkanlığı tarafından yüksek mimar İ. Umut Kukaracı'nın şantiye sorumluluğunda, tecrübeli sanatkârlarla, kapsamlı bir restorasyon çalışmasına alınmış ve 2011'de bu çalışma tamamlanmıştır.

Ziyarete açılan Mecidiye kasrının Restorasyon yapılırken beyaza boyanan kapı ve dolaplar tekrar orjinal rengine ve ahşap yapısına kavuşturulmuş perdeler ve şamdanlar yenilenmiş ahşap ve oymalı koltuklar Dolmahbahçe sarayında ki depolardan temin edilerek onarımı yapılmış dır
Dış görünüş cephesinde Setlerden oluşan 70 dönümlük bahçesinin set duvarlarında onarımlar devam etmektedir.








































Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğunun bir çok ülke ile savaş halinde olduğu tarihler de yapımına başlanıp tamamlanan bu eseri yapan ustaların o zamanın padişahı Abdülmecidin saray mimarı yaptığı Dolma bahçe sarayını da yapan Ermeni mimar Nigoğos Balyan dır o tarihler de Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımız da Mimarların,yapı ustalarının Ermeniler tüccar ve esnafın çoğunluk kısmının Rum ve yahudi olduğu anlatılır Anadolu'nun insanı da daha çok asker ve toprak ile uğraşır olmuş Osmanlının sultanlığının son zamanlarında padişahların,vezirlerin ve saray erkanın çoğunluğunun saraylarda,köşklerde ve yalılarda hizmetkarlarının tüm işlerini gördükleri için yemek yapmasını bilmeyen hesap kitap işleri resim ve Müzik dışında herhangi bir meslek ve işle meşgül olmayan prenslerin ve prenseslerin Türkiye Cumhuriyeti kurulduk dan sonra Kurtuluş savaşın da Ülkenin yok olma tehlikesini yaşattıkları için Dünya üzerindeki emsali ülkelerde kralların,prenslerin akibetine uğradılar yani sürgüne gönderilenleri kabul eden ülkeler de yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar yüz yıllardır elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan insanlar deyim tabir se sudan çıkmış balığa döndükleri ülkelerde çektikleri sıkıntılar ve yoksullukları son Osmanlı prensesi Neslişah'ın kitabın da ve Osmanlının son zamanlarını ve sürgün hayatını anlatan kitapların da anlatılmaktadır konu ile ne alakası var derseniz Osmanlının son zamanların da yaşayan padişahlar Bir Fatih Sultan Mehmet gibi kendilerini yetiştirmiş olup yaşamın debdesine eğlencesine kapılmadan saraylar köşkler yerine ülkenin refahı için ilime,bilime,teknolojiye,sanayileşmeye önem verseler Koskoca İmparatorluk dağılır mı zannediyorsunuz!
bunları sorgulamadan geçmiş den ders alamazsın

Necdet KONYA