12 Eylül 2021 Pazar

VID 20210910 185107

Eylül ayı gelmiş memleketime 
Kuzeyiinde bak ben geldim şarkıları söylüyor Güneyinde Ağustos böceği saz çalmaya devam ediyor 
Akdeniz de yaz devam ediyor  
yüzüme bakıyorum zambo sakızı vardı eskiler hatırlar kıvırcık saçlı çikolata renkli bir kız resmi vardı üzerinde 
Tıpkı ona döndük 
Bakıyorum yüzüne o kadar tatlı oluyorsun sevimlilik yüzünde çizgilerine vurmuş insanın çenesinden tutup bir köşesinden yiyesi geliyor 
Bazen huzur tadında bazen hüzün kıvamında Nihavend bir şarkı gibi usulca dokunuyorum ruhuna. 
Yağmurdan sonra toprak kokusu göçmen kuşların sessiz vedasını çoktan gördü Karadeniz 
Akdenizin sıcağı başka bir yere benzemiyor serinlemek isterken bir de bakıyorsun salya sümük oldum 
sevdiğim kadınım ne olur gönül koyma bir kabullen, suskun kal biraz  tebessüm ve sûkut istiyorum 
Başımda dikilmiş demoklesin kılıçı gibi 
ben sana söyledim değil mi 
Klimanın karşısında durma 
Vıdı Vıdısı bitmez sevdiğimin böyle anlarda 
Susuyorum 
olgunlukla karşılıyorum ne yapayım  yorgunluk da  var  teslim olup kaderime şayan ediyorum hazan mevsiminde. 
Hastalığım da ateşlenir kendi kendime konuşurum 
Anılar ve hayaller bir bir aklıma gelir düşen yaprak misali  yüregimden gözlerime savrulurken Sonbahar yalnızlık bir tercih mevsimi olmamalı 
Klimayı kapat pencereni aç üstümü kapatmayı kapatmayı unutma...
Emredersiniz sultanım diyorum 
Hele bir geçsin  hazan mevsimi gelen bu hastalık 
Ben yine yelken açarım engin mavi sularıma
Ben ne olacağım diyorsun 
Kambersiz, düğün mü olur 
Tabi ki sen olacaksın yanı başımda 
Her zaman olduğu gibi omuz omuza birlik de çıkacağız sonsuzluğun yoluna 

Necdet Konya

3 Mayıs 2021 Pazartesi

 










“ *HESABI *

ÖDEMEDEN

*NEREYE *

MUSTAFA . . ? “

 

Bugün Pazar... Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla... Atatürk’ü bu köşede anma ve hatırlama günü... Bir kez daha... Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım... Bunu yaparken de...

 

O kıymetli anıları bugüne taşıyan…

 

Atatürk’ün Selanik’ten mahalle arkadaşı Nuri Conker’i…

 

Saygıyla analım...

 

*

 

Ankara’da havanın kapalı…

 

Sıkıntılı olduğu bir eylül akşamı…

 

Avrupa’nın üstünde savaş rüzgârları esiyor…

 

Çankaya Köşkü’nün havası hüzünlü…

 

Atatürk hasta ama…

 

Memleket meselelerinden ayrı kalmak mümkün mü?

 

Sanki yolun sonuna geldiğini hisseder gibi…

 

Akşamüstü saatleri…

 

Yanında…

 

Nuri Conker var…

 

Selanik’ten hem mahalle hem okul arkadaşı…

 

Albaylıktan emekli ve…

 

Paşalık dahil…

 

Hiç bir makam/mevkii kabul etmemiş gerçek dost ve sırdaş…

 

*

 

Kadim dost Nuri Conker, o gün…

 

Arkadaşının havasını dağıtmak ister…

 

Çocukluk günlerinden söz eder…

 

Bal gibi sohbet, uzayıp gider…

 

İstanbul’a ve gençlik günlerine gelir…

 

Harbiye ve sonra akademideki günleri anarlar…

 

Yedi Tepeli kentte yaşadıkları akıllarına gelir…

 

Tünel’deki Apostol’un yerinden bahsederler...

 

O ufacık ama ünlü meyhanede…

 

Yaşadıkları unutulmaz akşamlar gelir akıllarına…

 

Hatta…

 

Paraları olmadığı zaman…

 

Nasıl meyhaneciye “yaz hesaba” dediklerini hatırlarlar…

 

Bazen o küçük piste fırlayıp…

 

Rumeli havaları eşliğinde…

 

Zeybek oynadıkları bile gelir gözlerinin önüne…

 

Atatürk keyiflenir…

 

Sanki hastalığını unutmuş gibidir…

 

Kısa bir sessizlik olur…

 

Nuri Conker, aklına geleni hemen söyler:

 

“İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim, önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız... Kimse görmeden döner geliriz…”

 

Gazi, çok sevinir…

 

Gözleri ışıldar; “Nasıl yaparız ki Nuri?” der…

 

*

 

Nuri Conker kararını vermiştir; her şeyi ayarlar…

 

İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret vererek…

 

Conk Bayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için…

 

İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır…

 

*

 

Nitekim…

 

İstanbul ekspresinden üç kompartıman alınır…

 

Gece trene binilir; kimsenin ruhu bile duymaz…

 

Hafiften de olsa…

 

Tanınmamak için kıyafetler değiştirilir…

 

Kaçakları(!) Haydarpaşa’da Conker’in bir arkadaşı karşılar…

 

Sonra?

 

Ver elini Boğaziçi…

 

Gezerler, yürürler, denizi seyrederler…

 

Boğaz havasını ciğerlerine çekerler…

 

Sonra istikamet Beyoğlu…

 

Tünel’e gelince de doğrudan Apostol’un yerine giderler...

 

Akşamüstünün tüm güzelliği örtmüştür İstanbul’u…

 

Saat 17.00 olmuştur, bile…

 

Meyhanenin müdavimleri yavaştan gelmeye başlar…

 

(Bi’parantez açalım, sözün burasında…)

 

İstanbul’da eğlence yerlerini işletenler işlerini iyi bilirler…

 

Özellikle Rumlar…

 

Osmanlı’dan kalma gelenek ve görenekleriyle hizmetin piridirler…

 

Meyhane’nin sahibi Apostol…

 

Bi’ara Nuri Conker ile göz göze gelir…

 

Şimşek çakar kafasında…

 

Tanımıştır, gelenleri…

 

Eski müşterisi Atatürk’ü ve dostunu…

 

Çok sevinir ama…

 

Nuri Conker hemen uyarır; “Sakın bozma” der ve ekler:

 

“Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim…”

 

Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır…

 

Mustafa Kemal ise gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur...

 

Bi’ara merak edip, Nuri Conker’e de sorar:

 

“Galiba bizi hiç kimse tanımadı!”

 

Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin dışarıda bu olaydan söz etmeleridir… Apostol güvence verir, “Sen merak etme Paşam…”

 

*

 

Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya / oynamaya gelmiştir...

 

Tavernanın her köşesi…

 

Şarkı ve türkülerle çınlamaya başlar…

 

Hatta…

 

Atatürk bile dans edip, türkülere eşlik eder…

 

*

 

Kuşkusuz…

 

Gazi Mustafa Kemal, oyunu sezmiş ama…

 

Artık o da bozmayıp, eğlenmeye devam eder…

 

Aslında…

 

Kadim dostu Conker’in kıyağının farkındadır…

 

Dostluk da…

 

Zaten bu değil midir?

 

*

 

Ayrılma zamanı gelmiştir…

 

Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir…

 

Ayağa kalkar Mustafa Kemal…

 

Madem (!) kimse onu tanımamıştır, o da kapıya yönelir…

 

Arkasından bağırır Apostol:

 

“Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?”

 

Gazi, döner ve şöyle der:

 

“Yaz hesaba bre Apostol!”

 

Birbirlerine sarılıp ağlamaya başlarlar…

 

Bu arada bütün taverna ayağa kalkar ve dinmeyen alkışlar…

 

Tavernadakiler hep bir ağızdan bağırırlar:

 

“Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel…”

 

*

 

Cumhuriyeti kuranların önce insan olduklarını…

 

Hiç ama hiç unutmayalım…

 

Şükranla, rahmetle…

 

Nokta…

 

Sonsöz: “Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…”

















22 Nisan 2021 Perşembe

23 nisanı yazacaktım 1920 TBMM 101 kuruluş yıldönümünü kutlayacaktık
23 Nisan 1929 ulusal egemenlik ve çocuk bayramını kutlayacaktık sokaklarda 23 Nisan 2021 yılında çoşku ve sevinç vardı içimizde
Nereden çıktın girdin hayatımıza COVİT-19 zaten bahane arıyorlardı buldular olsun bende eski çocukluğumun geçtiği küçük kasabada kalbi sevgi ile dolu insanların yaşadığı küçük şirin kasabamızın 23 Nisan Ulusal egemenlik ve çocukluk bayramını anlatırım
Güzel komşularımızdan bahçeli evlerimizin arasındaki sokaklardan trompet,borozan ve davul sesleri ile çocuk seslerinin birbirine karıştığı günlerden bahsedeceğim
Ana cadde üzerinden Şemsettin yolundan gelen Barbaros ilkokulun rengarenk elbiseleri içinde yürüyen öğrenciler ile iskele tarafından sahil yoluna paralel sokaktan çıkıp gelen Atatürk ilkokulu öğrencileri cıvıltıları ile şenlenen sokakta çıktığını meydanın tam ortasında bulunan Atatürk anıtına doğru yürüdüklerini sokaklara ve caddelere takip eden seyreden anne babaların alkışları arasında meydana geldiklerini görüyorum çünkü bende aralarındayım meydanda eski şoförler cemiyetinin binası var önüne ve tam karşısında eski han binalarındaki dükkan ve kahvehanenin önüne her iki okul da düzenli sıralanırlar başlarında Atatürk ilkokulu müdürümüz Raşit bey öğretmenlerimiz Mehmet özdemir, Lütfiye Güner, Gani bey, Avniye hanım, Yüksel Akoğlu ve Sabahattin öğretmenlerimizi hatırlıyorum
Barbaros ilkokulunda kimler vardı şu an bilemiyorum
İstiklal marşımızı hep bir ağızdan birlik de okurduk Günün anlamı hakkında konuşmalar ve sonra söylenen çoşkulu 23 nisan şiirleri ve çocuk gösteriler
Üstündağların lastik dükkanı üzerindeki cemiyetin balkonunda klupden seyreden vatandaşlar
şoförler cemiyetinin üzerindeki taraçanın salkım saçak insan dolu
PTT binası ile yanındaki Ali ve Erkan kayaların ve Karaibrahimlerin evlerinin penceresinden seyredenler alkışlayanalar
çok güzeldi o günlerde kasabamız Arnavut kaldırımları döşenmiş sokaklar ve caddeleri
Meydanın tam ortasında Atatürk anıtından rahatsız olmayanlar hepsi ile kol kola hepsi tek yürek olup kutlardık..
23 Nisan 2021 Çocuk bayramımızı çocuklarımızla birlik de kutlayacağız diye seviniyorduk yine sevincimiz kursağımızda kaldı
İçimizdeki sevinci yine yok ettiler çarşamba akşamından çarşafa doladılar sardılar sarmaladılar rafa kaldırdılar
Tıpkı 2020 yılının 23 Nisan Ulusal ve Çocuk bayramı gibi
Neymiş efendim Covıt -19 salgını varmış
Salı günü fatih camiden kaldırılan bilmem kim adlı sizce muhterem bir zatın cenaze namazında cematin arasından su sızmıyor diriler omuz omuza binlerce kişi
Devletimiz bir karar almıştı tüm vatandaşlar uysun diyordunuz cenazelerde 30 kişiden fazla olmayacak 1.5 metre sosyal mesafe olacak
size gelince şapur şupur bize gelince yarabbi şükür
yıllar önce devlet yönetimini seçimle kazanıp sizin seçtiğiniz bir Cumhurbaşkanı 29 Ekim, 30 Ağustos, 19 Mayıs ve 23 Nisan tarihlerinde hasta olmuştu
O zaman vah vah demiştik yazık demiştik şifalar dilemiştik Cumhurbaşkanımız için üzülmüştük
Meğerse hepsi insanların manevi duygularını sömürmek içinmiş
Vatanımızı parçalanmak dan kurtarmış ülkemizin kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettiğinde sonraki ilk adımı atmıştı 23 Nisan 1929 tarihinde önce çocukları düşünmüş bayram hediye etmiş
ondan sonraki adımı kadınlara gerçek değerini vermiş seçme seçilme hakkı tanımış
Vatan parçalanırken İngiliz askeri gemisi binip ülkeyi terkeden padişah daha çok anıldığı bu günlerde
Vatanı için canını verecek kadar seven halkını seven yüce komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün adı geçmesin anılmasın bilinmesin diye yıllardır gayret gösteriyorsunuz
Hepsi boşuna yasaklarla hastalıklarla zorla Atatürk'ü ve onun ilkelerini Andımız ve Nutuk’u yasaklamakla
23 Nisanı, 19 Mayıs 30 Ağustos ve 29 Ekimi unutturamazsınız
Ben unutmadım son nefesime kadar unutmayacağım
Benim sevdiklerim de unutmadı
Benden olanlar da unutmayacak
Benim sevdiğim insanlar da dostlarımdan unutmayacak
Her zaman kalbimizde yaşatacak ve yaşayacağız nice 23 Nisan’ları bu Sevdiklerimden torunumdan çocuklarımdan ayrı evimde bayrağımın Önünde eşimle birlik de kutlayacağım kalbim kırık olarak
Eminim bir gün gelecek hep birlik de sokaklarda sevinçle kutlayacağız
Ulusal ve Milli Bayramlarımızı
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN
23 NİSAN 1920 TBMM 101 YILI KUTLU OLSUN
Necdet KONYA..
















28 Mart 2021 Pazar

 Gününüz güzel

Sağlığınızın yerinde olması dilerim
güne güzel başlamak için güzel sözler duymak ister insan
Gecenin bir yarısı bir dostun aklına gelip sana mesaj çekiyorsa seni uyandırıcak kadar önemli olan mesaj nedir diye merak edersin aklına acaba kime ne oldu diye endişe edersin
baktım uykulu gözlerle değer verdiği bir insanı hatırlamak istemiş günün önemini hayırlı dualar ve temennilerle devam eden bir mesaj okurken beynimin içinde dönenler
Şafak yıldızı gökyüzünün zifiri karanlığında son ışık dansını oynuyor
Güneş yeryüzünün her bir noktasından diğerini atlayıp durdukça rüyalarıma giriyor
hayallerimi bir bir yıkıp geçiyor
Hangi yolculuğa çıktım neredeyim?
Hangi alemdeyim başım dumanlı bir sis perdesinin arkasındayım
Yorgun argın uykuda mı Aresde mi neredeyim bilmiyorum
Nehirlerin suları gibi aşkını akıtsın ummanın derinliklerin içine
diye sesleniyor uzaklardan birisi hayal meyal görüntüsünü görüyorum
Bir peri kızı giriyor rüyama bembeyaz kar tanelerinin yıldızları var üzerinde
Gökyüzün mavisine karışmış kanatları
elleri kartalın pençesine dönmüş kıskıvrak yakalıyor vücudumu
penceleri arasında hapis olmuş oysa ben çoktan ruhumu teslim etmişim ilahi ruha
oysa bu ruhu yaratan bir varlık var göremediğimiz ama hissettiğimiz
yıldızların dansettiği karanlıkların efendisi
Doğan güneşin sıcaklığını hissedin ısıtıyorum diyen gündüzleri efendisi
Kalbinde ne zaman hissedersen doğruyu güzeli
Dudaklarında acı küçük bir öpücük yangını hissediyorsan
Çok uzun bir yolculuk için seni davet ediyor
Verdiği emanetini ruhunu geri istiyor
Yelkenleri beyaz Atlas dan bir gemi seni meçhule götürecek
Seni yaratan elbet sana verdiği ruhun hesabını soracak
Beraatini isteyen bir mahkum gibi el pençe duracaksın
Sana unutma bir gün yaptıklarından dolayı hesaba çekileceksin
Kimin oyuncaklarını kesip kırpıp yıldız yapıp yapmadığını anlayacaksınız
Malda yalan mülk de yalan diye fetva verenler bir lokma ekmek bir hırka tavsiye edenler
Talan etmiş altını üstüne getirmişler yaratanın yarattıklarını
yaratılan varlığın yarattıklarını sevmemiş hor görmüşsün yaptıklarınla övünürsün
Verdiklerimin hepsi zaten benim ben verdim sana diyor yaradan
Sen kıymetini bilmedin en güzel şeyi unuttun
Barışı sevgiyi insanlara sana verdiğim ruhun güzelliğini bile paylaşmadın
Ayrımcılık yaptın yetimin hakkını göz etmedin
dağ taş, nehir, göl, deniz tüm yaptıklarımı yakıp yıktın
kendine yakın olanı senden uzak olana tercih edip ayrımcılık yaptın
Hangi yolculuğa çıktın?
hatırla gözler verdim sana gör diye kulaklar verdim duy diye
Şimdi karşıma gelmiş diyorsun ki
Beraatimi istiyorum
ben seni çok zikrettim mevlutlar okuttum ,kandiller yaktım diyorsun
beraat edeyim diye kutsal günler icat ettim hutbeler okuttum
Camiler, mescitler,medreseler yaptım
Köprüler yollar hanlar hamamlar (AVM) yaptım
hayır hasanet yaptım diyeceksin
bir askerini bir yetimi koruyamayan
anaların gözyaşını dindiremeyen
fakir fukarayı hor gören
adalet ve hukuku hiçe sayan
Bu günü kutsallaştırıp benim ilahi adaletimi istiyorsun
Benim sana gönderdiğim kitabı Kuranı okudun mu
Beraat isteyen tüm insanlara sesleniyor yüce kitabı Kuran da
insanları doğayı yarattığım tüm varlıkları sevecek koruyacaksın diyor
kardeşlerim dostlarım bu gün çokça duyacaksınız herkes birbirini kutlayacak
kimileri gönülden kimileri ritüel gelenek haline geldiği için
yüzlerinde gülümse olan bir maske takacak
oysa yaratılan günlerin birbirinden farkı yok
insanların sevgi barış içinde dost ve kardeşçe özgürce yaşadığı
Doğaya ve diğer canlılara saygı duyduğu bir dünyada yaşamayı istiyorum
Günleriniz geceleriniz sağlık ve mutluluk içinde geçmesini dilerim💐🛸🌄🏞️🕊️💞🤗
Necdet KONYA

 ABU DAYI MUZAFFER

KÖRÜKÇÜ SÜLEYMAN
Bu haftaki pazar yazım geçmişin anılarından
Dün akşam sosyal medya da üzüntülü bir haber okudum aldı götürdü beni eskilere çocukluğuma doğru bir yolculuk yaptım
1955 ile 1980 li yıllara kadar çocukluğumun geçtiği Tanrının güzel yarattığı yerlerden biri olan Bulancak’da eski mahallemde yaşadığım mahallenin ve bizim evlerimiz
sahil yolu geçmeden yaşadığımız ilk ev Fatma yengemim (Konya) nın taş dan yapılmış ortadan yüksek merdivenle çıkılan tek katlı evi idi merdivenin sol tarafında mutfak ve oturma odası vardı mutfağın arka tarafında bir yatak odası merdiven sağ tarafında bir oda arkasında bir oda vardı odaların hepsi tahtadan yapılmış aralarında tuvalet banyo vardı benden sonra doğan kız kardeşim arka oda da 8 aylıkken kimine göre zehirli ishal kimine göre menenjit den hayatını kaybetmişti benim anladığım sıvı kaybından dolayı olduğu Annemim gözyaşlarının dinmediği acılı yıllarımız
2nci evimiz Dede evinin bitişiğinde betonerme iki katlı evimizin altı katı mahallemizdeki çoğu evi bahçe içine yapılmış 2 katlı taş evlerdi mübadele yılında Yunanistan'a giden Rumların bıraktıkları evlere Selanik ve balkanlardan gelen Türkler yerleşmişti
Ağaç dan yapılma konak tarzı 2 katlı evlerde Türklerin yapmış olduğu evler vardı dedem mobilya ustalığı yaparak bahsettiğim evin arsasını satın alıp üzerine 2 katlı betonerme ev yapmış o mahallede gelen göçmenler ile birbirlerine karışmışlar güzel dostluklar ve komşuluklar oluşmuş
yeni bir hayat başlatmışlar dedelerimiz Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1970 li yıllara kadar bahsettiğim evler çoğu duruyordu beton kafalı mütehaitterin ilk adımları Bulancak içinde sinsi yoluna devam ediyordu Betonlaşmanın çoğalmadığı yıllarda çocukluğumuzu doyasıya yaşadık belki fakirdik yoksulduk tüm Türkiye gibi savaştan çıkmış bir ülke yaralarını sarıyordu televizyonumuz yok elektriğimiz mazotla çalışan jeneratörlerden kısıtlı şekilde sağlanıyor yollarımız asfalt değildi ama Bulancağın içi Arnavut kaldırım taşları ile döşeli idi çok şükür sularımız tertemiz akıyordu ağzımız dayayıp kana suyumuzu içerdik
Dedemin evinin hemen önümüzde fırıncı Ragıp dayının evi vardı oğlu gıdı Zeynel,rahmetli kızı Melahat hocam ,Nebahat abla onun yanında gazoz hane vardı çino lakaplı hasan mağdala ile kulağı işitmeyen gazeteci yazar inci zere nin rahmeti babası Hasan vardı mekanları cennet olsun çok gazozunu içtim hakkını helal etsin onun önünde Türüdü lerin ahşap köşkü onun önünde Totocu Ali kaya’nin evi onun önünde Erkan ve Şinasi Kaya nın baba evi vardı onun karşısında şimdi ziraat bankasının olduğu yerde karaibrahimlerin iki katlı binası yanında karamanların hacı amcanın iki katlı bahçe içinde taş evi onun bitişiğinde İsmail hikmet kahramanın babası Vehbi amcamın evi onun yanında Raşid Yüksel amcanın bahçeli içinde kuyusu olan evi vardı bizim yanımızda Alaettin Kıroğlunun iki hatlı evi vardı üst katında rahmetli Nebahat abla oğulları savaş ve Osman kızı Nergis alt katında muhasebeci Hakkı amca oğlu Süha kızı Mihriban güzel komşuluk ve güzel anılarımız vardı o yıllarda Rahmetli Nebahat abla Bulancağın nadide bir hanfendisi idi güzelliği ve zerafeti ile farklı idi mekanı cennet olsun o yıllarda yaşadığımız üzüntülü bir olay vardı onuda sırası gelince anlatırım kim haklı kim haksız veya o yıllarda değil de bu yıllarda olsa idi veya Avrupa ülkesinde bir yerde olsa idi nasıl olurdu diye hep düşünmüşümdür geçmiş zaman neyse anlatmaya devam edelim evimizin karşısında sinemacı Şemsi Emecan Bulancak da ilk sinema işleten onun denize bakan tarafında iki katlı kata Mustafa diye aklımda kalmış ahşap dan yapılma uzun trabzanlı bir balkonu olan tıpkı kovboy filimlerindeki kasaba ki evleri gibi biz ona teneke evler adını takmıştık oğulları Ahmet Bulancak sporda kalecilik yapmış Amerika ya ilk gidenler den oldu
Raşit amcanın evinin bitişiğinde Sıçan İbrahim evi vardı helvacı Dursun Dayının bitişiğinde Ayı Dursunların evi onun karşısında bahçe içinde olan şimdi son olarak bu gün vefat haberini aldığım Abu Dayı Muzaffer lakaplı Bayram Kaya onların evi vardı Şemsi Emecan evinin yanı bahçe içerisinde 2 katlı güzel bir evdi
bu gün onun Abu dayı Muzaffer in vefat haberini aldım komşumuz çocukluk arkadaşlarından
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun o güzelim mahallede tek kalan Helvacı dursun dayının altı dükkan üstü ev olan 2 katlı yarı ahşap evi oldu gerisi hepsi betonlaştı beton bloklara dönüştü
..... İsmail Hikmet kardeşim bahsedince biraz ayrıntıya girdim mahallemizin eski günlerini hatırlatalım diye
Abu dayıların evin önünde ki sokak arkasında bu gün PTT olan yerin yanında Ömer Karataş’ın evi vardı büyük bir çayır içinde olan onun evinin yanı yöresi hep tarla idi o tarlanın içinde bir biz tam deriz kulübe vardı tahran yapılmış üstü hartama kaplı içinde tahta kanatlar üzerine deriden yapılmış körük vazifesi gören tulumlar konmuş kanatlar her hareket ettiğinde seri körük vazifesi gören tulum içine dolan hava odun kömürü ateşinin yandığı mangal ocağının içinde harlı ateş de erime kıvamına gelen demirden orak, balta, bıçak, nal ve tırpan yapardı körükçü amca derdik kendine kaslı yarı çıplak vucudunun üzerinde deriden yapılma bir önlük vardı ateşin ısısından dövdüğü demirden çıkan kıvılcımdan korumak için güneş ışığının vucuduna vurduğu ışık ile ateşin yarattığı gölgelerle bize bir ejderha savaşçısı gibi gözükür
zamanla alıştık bu görüntüye
Körük kulübesinin hemen sağ tarafında kulübeye bitişik incir ağacı vardı sağ başında elma ağaçı vardı bir kaç tane dut ağaçı vardı incir ağaçına çıkar dalından incir yerdik sonra elma ağaçından kopardığımız elmaları ceplerimize doldurur hem yer hem de körükçü Süleyman amcayı seyrederdik
ilk mahallemden düdükçü Aziz in oğlu Yüksel, Nadir ablanın oğlu Bekir kardeşi Fatma ,Osman ustanın oğlu Halit, Salim Kızı hülya Ziraatçinin oğlu Necdet kasap İsmail in oğlu Salih ilk aklıma gelenler ve diğer çocuklar..
Körükçü Süleyman usta bize hikayeler anlatırdı işi bitirip soluklandığı zaman Şimdi onun hikayesini anlatacağım
Bir gün derdi adımı Süleymanlarla karıştırmışlar çalıştığım yer İstanbul da 1571 ilk kurulan tersane ile ilgili günümüzde haliç, taşkızak tersanesi diye anılan tersanenin havuz kapaklarının açılıp kapanması için büyük bağlantı menteşelerini yaptığımız körükler de demirden yapıyordum zamanla kapaklar hidrolik sisteme geçtiğinde emekli oldum köyüme döndüm
Gördüğünüz bu kulübe içinde en iyi bildiğim işi yapıyorum
Çalıştığım yıllarda insanlar benim adımı sıkça karıştırır senin de bir efsanene varmı takılırlardı işte size Süleymanların hikayesini anlatacağım dediğinde dizinin dibine oturur onu dinlerdik
bu hikayede adı geçenler halk arasında Peygamber Süleyman ile Kanuni Sultan Süleyman, tarihleri ve efsaneleri ile birbirlerine karışmış; Peygamber Süleyman, Muhteşem Süleyman’la bütünleşmiştir.
Bu bütünleşmenin en güzel misali de aşağıdaki dörtlükte açıkça görülmektedir.
benimle körükçü süleymanlarla bir ilgisi yok ama insanlara anlatamıyorum
Bir zamanlar ben de Süleyman idim
Ateşe ve suya hükmeder idim
Sanmayın Sultan Süleyman idim
Tersanede körükçü Süleyman idim.
“Ateşe ve suya hükmeder idim” derken Peygamber Süleyman’ı, “Sanmayın Sultan Süleyman idim” derken de Kanuni Sultan Süleyman’ı kastetmiyorum
Süleyman peygamberden söz ediyorum
Bu, ateşe, suya ve hayvanlara hükmetme gücü, Allah’ın Süleyman Peygamber’e bahşettiği manevî kuvvetin timsali sayılan Mühr-i Süleyman denilen altı köşeli yıldızdan geliyordu. Hatta efsaneye göre Süleyman Peygamber bir gün yıkanırken yüzüğünü çaldırır.
Bu yüzüğü çalan, Süleyman’ın yerine 40 yıl saltanat sürer.
Ancak o da mührü denize düşürünce saltanatı sona erer.
Süleyman Peygamber yüzüğü yutan balığın karnını yararak yüzüğü bulup parmağına takar ve saltanatına yeniden kavuşur.
Bu bir efsane çocuklar efsaneden anlaşıldığı gibi Mühr-i Süleyman aynı zamanda güç, iktidar ve saltanatın da sembolü oluyordu. Zira Hz. Süleyman aynı zamanda hükümdardı.
Halk arasında Süleyman Peygamber ile ilgili pek çok darb-ı mesel söylenmiş olup en meşhuru Mühür’ün gücü ile ilgili olanıdır. “Mühür kimde ise Süleyman odur.”lafı buradan gelir çocuklar
İşte Türkler buraya kadar izahına çalıştığım sebeplerledir ki “Mühr-i Süleyman”ı benimsemişlerdir.
Mühr-i Süleyman’a Süleyman Peygamber’in babası olan Hz. Davut’tan dolayı “Davut yıldızı” da denilmektedir.
Türkler bu altı köşeli yıldızı kullanırken, onunla Süleyman Peygamber’in hatırasını yaşatmaktan başka, yapıldığı ve kullanıldığı yere göre de değişik özelliklerinden faydalanmışlardır. O sebepledir ki Mühr-i Süleyman kimi yerde manevî güç, kimi yerde devamlılık, kimi yerde maddî iktidar ve bazen de gizli güçler düşünülerek yapılmıştır.
Bu kutsal şekil iki eşkenar üçgenin taban ve tavan münasebeti ile meydana gelmiştir. Adına muska dediğimiz, tılsım ve takı olarak Anadolu’da yıllarca kullanılmıştır
işte böyle çocuklar bende gördüğünüz gibi körüğümün üflediği mangaldaki ateşin içinde kor haline gelen demiri bu kocaman örsün üzerinde çekicimle her üzerine vurduğum da çıkan ateş parçalarını Süleyman peygamberin yıldızına benzetirim ateşin karşısında döktüğüm ter sarfettiğim güç emeğimin teridir
yarın hepiniz okulunuza gideceksiniz öğretmenlerinizi can kulağı ile dinleyip benim size anlattıklarımı unutmayın
işinizi emeğiniz alın teri ile kazanıp vicdanlı olun
memleketinize hayırlı işler yapan büyük insanlar olun
körükçü Süleyman’nın dedikleri kulağınıza küpe olsun der
kanuni Sultan Süleyman ve Süleyman peygamber gibi adı sanı ile anılacak insanlardan olun dediğinde bize anlatacağı öykünün sonuna geldiğini anlardık
Her zaman böyle sessiz ve sakin olmazdı körükçü Süleyman amca
At Nalı yaparken o kadar çok kendini işine verir
O zaman yanına yaklaşmazdık işini bitirdikten sonra bize derdi ki
Bakın şu zavallı hayvana ağzı var dili yok fındık çuvalını, odunu, kereste, ev eşyasını sırtına yükler dere tepe süreriz
İniş yokuş demez daracık patika yollardan taşlı çamur çorak yerlerden geçer Gıkı çıkmaz yediği bir ot bazen onu bile çok görür homurdanırız
Benim gösterdiğim özen Nal'ın At'ın ayaklarına tam oturması için
Tam oturmadı mı Nal toynak dan dışarı çıkar çivisi atağına batar
Sessizce gözyaşı döker anlayamazsın
Vicdanlı olan atının gözyaşını görür bana gelir
Vicdansız olan ancak at yerden kalkamadığında farkına varır atın canın yandığında değil
İşinin görülmediği için kızan sahibi hiç acımadan çeker vurur
Siz siz olun çocuklar hayvanlara eziyet edenleri dost edinmeyin hayvanları koruyun
“Ey gidi günler ey “eskiden güzel insanlar vardı özü sözü bir olan körükçü Süleyman amca da bunlardan biri idi
Nurlar içinde olsunlar ebedi yaşamlarında biraz hikaye çoğu gerçek çocukluk anılarından bu pazar günü de bu kadar sağlıklı ve mutlu günlerde görüşmek üzere hoşça kalın..
Necdet KONYA





6 Ocak 2021 Çarşamba

 Günaydın değerli dostlar kardeşlerim

İstanbul şairin dediği gibi
yedi tepesi var yedisi de birbirinden güzel
altın bir gerdanlık takmış boynuna
seyreylesin dillere destan güzelliğimi
Görenler bir daha dönüp baksın diye
Bende baktım o hayran olduğum güzelliğe
Gökyüzünün denize vuran mavisini
Bir balıkçı teknesiinden atılan balığı kapma savaşında
minicik gözleri ile arayan
kanat çırpan martılara
Baktıkça içim açıldı
ruhum huzura kavuştu
güzel şeyler düşünmek de yasak oldu
İstanbul ah güzel İstanbul
Taşı toprağı altın diye geldiğimiz İstanbul
Görünmeyen bir varlığın esiri olan İstanbul
Seyretmeyin güzelliğim der gibi hırçınlaştı
Siz gördükçe baktıkça betona çevirdiniz
kirlettiniz beni diye feryat ediyor
Acaba gördüğüm göreceğim
son güzellik mi
sormadan edemedim kendime
Bu sabah uyandığım da
güne güzel başlamak isterdim
sabah ilk ışıkları vursun odama
Güzel bir güneş ısıtsın iliklerimize kadar
Kasım ayının ortası bir pazar günü
baktıkça gökyüzüne
Yüreğimi rehin aldı kapkara bulutlar
Aydınlık beklerken umutlarım karardı
Rabbim kabahatli olan Bizler miyiz
Bir bir yolcu ediyoruz
Ya sen çok seviyorsun
Ya biz çok kabahat işledik
Elmalar armutları birbirine karıştırdık
O elma mı tek suçlusu
Adem oğlunun kovuldu cennet den
Oysa çoğumuz uyduk
şeytan dediğimiz görünmeyen varlığa
Bir görünmeyen varlık daha çıktı ortaya
Adını covıd-19 koyduk
Ne farkı kaldı şeytandan
O da görünmeden alıyor
Topluyor insanları birer birer
bir gayya çukuruna atıyor
Arkasından ne bir şehadet
Ne bir helallik vedası bile yok
Sonumuz hep böylemi olacak
endişeli gözlerimiz
Yarab nerede ilahi adaletin
Sapla saman birbirine karıştı
Kötülerin yaptıkları iyiler üzerine kaldı
Bitsin artık bu kargaşa kaos
Kötülükler görünmeyen varlıklar yok olsun
Dünyamız ve ülkemiz
Barış içinde sevgi içinde yaşasın
İstanbulu seyredeyim yine
camlıcanın tepesinden
Çengelköy de simit alayım
Kanlıca dan yoğurt
Aşiyandan geçelim emirganda bir çay içelim
Rumeli fenerinden Karadenizin hırçın dalgaların seyredelim
Yarattığın güzellikleri için şükredelim
Doğayı korumaya söz verelim
Mutluluk ve huzur gelsin
İstanbul'a ve ülkeme
Bu karabulutlar kaybolsun
Güneş bizi yeniden ısıtsın
Sağlık ve mutluluk tüm canlılarla olsun 💐💞🇹🇷🤗
Necdet KONYA..







 


Bir şiir yazdım
Birileri okumuş
Kim lan bu moruk
Dökmüş çöpleri ortaya
Şiir diye yutturmaya kalkıyor
Şuna bak yaşına bak
Sevgiden bahsetmiş
Aşk dan dem vurmuş
Sen kim sevgi aşk kim
Gönül bu ota da konar
Eh işte anla başka şeye de konar demişsin
Hepsine gübre derler
İçinden ne güller çıkar koklamaya doyamazsın
Ne orkideler çıkar bakmaya doyamazsın
doyamazsın deyince aklıma geldi
moruk şiirinde İstanbul dan bahsetmiş
Sanki 3 göbek den İstanbullu
Orhan Veli den dem vurmuş
Sen kim Orhan Veli kim
O cebinde beş para olmadan sevmiş sevdiğini
İstanbul için o genç yaşında
Bırakmış sevgisini taşına toprağına
Sen kim ahmak yarış eder durursun
Kah ondan kah bundan dem vurursun
kapmışsın bir iki kelime
Bize şiir diye yutturursun.
Ne gramer var ne imla var yazdıklarında
ne bir ahenk
Çala kalem girmişsin
Çorba mı içersin mübarek
Ne virgülün var ne noktan
Birbirinin sırtına dizmişsin satırları
benzemiş tren katarına
sana göre güzel oluyor yazdıkların
Kaza yaptı senin trenin
sözcükler birbirine karıştı
Ne bir ünlem❗ var
Ne bir soru? İşaretin
Yazdıklarında
Freni boşalmış kamyon
Gibi yokuş aşağı koyverip gitmişsin
yüklemişsin o kadar yükü
nasıl duracak diye düşünmemişsin
Bak tosladın duvara toslar gibi
Gitti güzelim koskoca asırlık çınar ağaçı
arkasında yanan tarihi Vaniköy camisi
Neden benim başıma geldi diye sorarsın
Cevap bulamazsın
Yemişsin onca haltı çare bulamazsın
Nasıl dersin
Niçin dersin
Sana sormuşlardı
Sen kimsin diye
Ne işin var bilmediğin yerde
Her bulduğun göle dalarsın
Dibi derindir göremezsin
Bir hayatın var yaşar giderdin
Otur oturduğun yerde
Ne karışırsın elin etlisine sütlüsüne
Pisi pisine boğuldun gittin
memnun oldun mu
Bir daha gelsen yine yaparsın öylemi
Sen ihmal olmaz bir bunaksın
Öyle görüp bakıp
Öyle okudular gençler
Oysa bir zamanlar
Bizlerde sizler gibi idik
Güler eğlenir gezerdik
Dalga geçer günü gün eder
Tepeden bakar kim lan bu moruk
ne anlatıyor derdik
Oysa bu moruk senin gençliğin
Bir gün gelip senin de göreceğin akıbetin
Evlere hapsetmişsin olmadı
demir parmaklık ardına atmışsın
Yazmasın da ne yapsın bu moruk
Dünya denilen kavanoz dipli dünyada
Bir gün gelecek düşüp kırılacak
Bari sizler kırmayın
İki güzel söz söyleyip gönlümüzü alın
Çok mu bir şey istedik be evlat
Yüzümüzde bir tebessümü çok görürsünüz i
İyi bak resmime
Arkamdaki Çınar ağacaına
Bahar geldi yeşile döndü
Yaz geldi çoştu büyüdü
Rüzgarla sallandıkça
Dünyayı ben yarattım sandı
Sonbahar geldi sarardı soldu
Kışa dönen havada kızıla döndü
Kış geldi döküldü yaprakları çırılçıplak kaldı
Neler oluyor demeye kalmadan
Bir ayaz vurdu bir soğuk
Dondu kaldı bağrına kurşun saplanmış gibi
sarsıldı devrildi
Bu onun hayata son bakışı oldu
Ne farkı var gençler her canlının
bir ağaç gibi ömrü var
Hayat bu acısı ile tatlısı ile yaşayıp gideceğiz
Baki kalan bu kubbede bir ses bir nefes
bir güzel tebessüm bıraktım sa arkamda
ne mutlu bu bana deyip el sallarım sizlere
Kalın sağlıcakla 🤗
Necdet KONYA..











Günaydınlar

Sosyal medya
Hepimiz kitapları bıraktık
paylaşımlara bakıyoruz
Resim güzel mi
Bu gün ne giymiş
Nereye gitmiş
Ne yemişler
Yanındaki kim
Çok paylaşım yapana
İçimizden yorum yaparız
Görmemiş ne olacak
Gezmediği yer kalmadı
Nerede bunun kaynağı
Birde yazı yazmış
Şair sanki mubarek
Şiirde yazmış
Aman kim okuyacak
Bir şeye benzese bari
Gelelim konunun özüne
Sözün güzeline
Resimler güzel mi
Bir kere de olsun
Güzelmiş diye yorum yaptın mı
Yazdıklarımı hoşuna gittimi?
Bir kere de okusan
Yazacağın üç şey
Beğendim
Beğenmedim
Eh işte güzel ama
Aması nedir
Ne bir açıklamanız var
Ne bir yorumunuz
Sosyal medya adı
Sosyalleşme paylaşma
İyi de olsa kötüde olsa
Acısı ie sevinçleri paylaşım yeri
Görsel ve yazılı medyada
Görmediklerimizi duymadıklarımızı
Sosyal medya dan öğreniyoruz
O kadar çok insan var ki
Kalbi ile ruhu ile paylaşım yapan
Bir devrimci önderlik yapanlar
insanların hakkını savunanlar
Ah akılsız başımı çala kaşık yazar dururum
Uzattıkça niye okumuyorlar diye sorarım
Biliyorum ama yazıp duruyorum
Beğenseniz de beğenmeseniz de
Hepinize teşekkür ediyorum
Can yoldaşıma okuyorum
Saçmaladın oluyor yorumu
Ne diyeyim ben böyleyim
İçimden geleni yazıyorum
Yaradılanı seviyorum
Yaratan varlık dan dolayı
Sevgi ve saygıdır duygularım
Tüm dost ve kardeşlerime
sağlıklı güzel günler diliyorum
Beni seni tüm alemi yaratan Rabbimden
Hoşçakalın ve mutlu olun ☀️❤️🕊️💐🤗

Necdet KONYA..