22 Nisan 2018 Pazar



23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
NE MUTLU ÇOCUK GİBİ SAF VE TEMİZ DÜŞÜNCELERİ OLANLARA DEYİNCE AKLIMA
23 NİSAN BAYRAMLARINI BİR ZAMANLAR KÖYLERDE BİLE KUTLANDIĞINI HATIRLAYAN VARDIR.

Eskiden köylerde her mahallede ilkokul olurdu. Benim köyüm de Talipli,Samugüney ve Dikmen köyün de 1950  ile 1990 yılları arasında 3 ilkokul vardı
 Hepsi kapandı şimdi köyümüzde 3 camimiz var ama ilkokulumuz yok çocuklarımız ilçe okullarına gidiyor
Öğretmenimiz yok ama İmamız var !
23 Nisan Bayramı gelince köy okullarında gayet güzel bayram yapılırdı.
Birinci sınıflar en önde, ikiler arkada, üçler, dörtler, beşler sıra olurdu.
İlkokuldaki siyah önlüklü beyaz yakalıklı kara lastikli, ellerinde bayraklarla, talebeler, öğretmen eşliğinde köyün meydanına kadar heyecanla yürüyüş yaparlardı.
Ne güzel günlerdi o eski bayram günleri, keşke eskiye dönüp, çocuk olabilsek diyoruz ama bırakın çocuk olmayı artık köylerde yaşlı insanlardan başkası kalmadı
Neden mi?
Fındık paraetmiyor tarım ve hayvancılık son yıllardaki devletin çiftçi,köylü ve hayvancılığa bakış acısı desteklenmemesi yüzünden  insanlar köylerin de ev geçindiremiyor..
 O yılar güzel yıllardı çocuklar vardı genç nufüs vardı fakirdik ama mutlu idik 23 Nisan ve diğer bayramlarda
Köy meydanında toplanan yaşlılar, çocukları elleri patlarcasına coşkuyla ve gururla alkışlarlardı.
Bayram yerinde talebeler öğretmen eşliğinde önce İstiklal marşını okur, sonra andımızı diğer milli marşları hep bir ağızdan söylerlerdi.
Bu gün artık andımızı bile okuyamaz duruma getirildik
Şiirler okunduktan sonra davul, gırnata veya kemençe eşliğinde yöresel oyunlar da oynanırdı.
Daha sonra okul talebeleri arasında koşular yapılır, yumurta yarışı, gözü kapalı yoğurt yedirme yarışması, çuval yarışması, mendil kapmaca, yağ satarım bal satarım oynarlardı.
Keşke bugünde o eski bayram günlerini safça ve neşeyle kutlayan masum çocuklar olarak kalabilseydik. Öyle değilmi?
Bu gün köylerimizin çocukları yok gençleri yok
onlar olmayınca okul da yok
işte yok olan okulun resimlerinden biri..



ama allaha şükürler olsun camimiz var
boş kalan kaderine terk edilen yüzlerce ev var
 kala kala her köyde bir kaç ev kaldı onlarda da emekli olup tekrar köyüne ölümü beklerken elim ayağım tutarken yürüyebilenler bari camiye gideyim ahiretliğini garantiye almaya çalışan  artık köyün yaşlıları olan insanlar kaldı
 ha birde köy imamları var asgari ücretin 2,5 katı ücret alan lojman tahsis edilmiş kalan 3-5 kişiye 5 vakit namaz kıldırmak ve bulabilirse son kalan ailelerin çocuklarına kuran kursunda ders verdiğiniz zannettiğiniz ama esas amacın farklı olduğunu çoğunuzun bilmediği veya bilmek istemediği imamlarımız..
Köy enstsütilerinin kaldırılmasını kim istedi ise işte onlar köy okullarını dibine dinamit yerleştirenler zamanı gelince patlatıp yok edenler ..köy okullarına aynı kafalar yok etti ilimi bilimi aydınlanmayı yok ettiler..
Bu okullarda o yörenin çocukları yetişirken hem yöresinin hizmetinde olacak hem de ilim ve bilim öğretecek di şimdi ne öğretiyorlar çocuklarımıza başta ölümü,cennet ve cehennemi uydurulmuş binlerce hadisi Allahın kitapın da öğütlerini hiçe sayarak insanları kategorilere ayırıp şeyhlere efendilere biat eden bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar
Beş vakit namaz kılıcaksın,hacca gideceksin,zekat vereceksin,oruç tutacaksın  kelime-şaadet bunlar islamın farzları








Peki o farzlara uyan insanlar bunları uygularken içindeki vicdanını nereye koyuyor acaba son  50 yıldır insanlarımıza o kadar çok dini konu da bilgi veriliyor da neden toplumumuzun yetişen nesli vurduymaz çevreyi kirleten her türlü ahlaksızlığı  yapan hırsızlık ve yolsuzluğun normal karşılandığı bir ülke olduk ..
Dünya da yılda 11 milyon ton plastik artık okyanuslara ve denizlere atılıyor her gün çevre gönüllüleri Türkiyemizin denizlerinden tonlarca plastik madde topluyor
Kuşlar ve deniz hayvanları plastik parçaların yem sanıyor ve yemeye çalışıyor. Binlerce kuş ve deniz canlısı plastik yiyerek açlıktan ölüyor.
Türkiye'de plastik sorunu yaşanıyor. Denizlerimiz ve kıyıları, mesire yerleri, yol kenarları plastik çöplerden mangal yapanların kömürlerini ağaç diplerine çekirdek yiyenlerin çekirdek kabuklarını sanki arkasında hizmetçileri varmış gibi olduğu yere  bırakanlar dan geçilmiyor.
Ormanlarımız çöp ve molozlarını dökme alanı olmuş rant uğruna turistik yöredeki ormanlar yapılaşmaya açmak için yangınlar la yok ediliyor oysa gelecek neslin akçiğerlerini yok olduğunu bilmek istemiyorlar..
Türklerin, Tengri Dini döneminde "çevreye ve insana saygı duyma" kültürü kaybolmuş. Arapların "her şeye saygısız kültürü" yerleşmiş.
Aradan geçen binlerce  yıl sonra yaşamakta olduğumuz olaylar,
Türk kültürünün evrensel yüceliğini gösteriyor.
Türk olmanın gururunu yaşatıyor.
Bir an önce "arap kültüründen kurtulmamız ve orijinal kültürümüzü egemen kılmamız" gerekiyor.
En önemlisi bu ülkenin kurucusu olan Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun yaptıkları bu ülkenin gelecek nesline unutturulmak isteniyor
Neler mi yapıyorlar?
23 nisan,ulusal egemenlik ve Çocuk bayramını
19 mayıs gençlik ve spor bayramını
30 ağustos zafer bayramını
29 ekim Cumhuriyet bayramını  
Kutlanmalarını  önlemek için her türlü zorluğu çıkartmak
Andımızı kaldırmak
TC ibarelerini kaldırmak
Atatürk ismi verilmiş başta staat lar olmak üzere diğer kuruluşları yok pahasına satmak yıkıp yerine yenisini yapıb adını değiştirmek.
Atatürk din düşmanı göstermek
Atatürk zamanında yapılmış tüm kurum ve kuruluşları fabrikaları yok pahasına satmak
Osmanlı devletini yıkan bir insan olarak göstermek
Osmanlı da insanlar bir kısmı saray erkanı ve etrafındakiler  ihtişam ve debdebe ile yaşarken Osmanlıya teba yapılan halk sultanın kulu vazifesi görevini üstlenmiş askerlik yapmak tarımla uğraşmak hayvancılık yapmak zorunda bırakılan bir biat toplumu oluşmuştu..
 Arap dili ve geleneklerine uygun Türklüğün kaybolduğu bir devlet idi
Şimdi bu devlet üzerinden din üzerinden insanların manevi duygularını istismar ederek bir Arap sevdalığı olan devlet şeklini uygulamaya çalışanlar İran,Afganistan,Pakistan,Endenozya, yemen gibi ülkelerdeki erkek hegomanyasının egemen olduğu kadının adının olmadığı şeriat hükümlerinin hakim olduğu biat toplumu yaratmak istiyorlar..
Atatürk gençliğe hitapı aklıma gelir nasıl da tam bu günleri anlatıyor değil mi
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)

EY TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ÇOCUKLARI
TÜRKİYE NİN GELECEK NESLİN ÖNCELERİ ATATÜRK’ÜN SİZLERE EMANETİ OLAN 23 NİSAN ÇOCUK BAYRAMLARINI KUTLAMAK İÇİN
ATATÜRK’Ü UNUTMAYIN UNUTTURMAYIN OKUYUN BEYİNLERİNİZE BAŞKALARINI HÜKMETMESİNE RAZI OLMAYIN.
VATAN ,BAYRAK,TÜRKLÜK TARTIŞILMAZ DEĞİŞTİRİLMEZ
T.C.MİLLİ DEĞERLERİNİ TARTIŞMAYA AÇANLAR TARTIŞANLAR TÜRK DEĞİLDİR ART NİYATLİDİR
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
NE MUTLU ÇOCUK GİBİ SAF VE TEMİZ DÜŞÜNCELERİ OLANLARA
TÜM DÜNYA ÜLKEMİZİN ÇOCUKLARININ KÖY OKULLARI VE KÖY ENSTİSÜTÜLERİNİN TEKRAR AÇILMASI DİLEĞİ İLE.
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE  ÇOCUK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Necdet KONYA








4 Nisan 2018 Çarşamba



Emirgan Korosu
Emirgan Parkı (Türkçe: Emirgan Korusu veya nadiren Emirgan Parkı), İstanbul'un Sarıyer semtindeki Emirgan mahallesinde, Boğaz'ın Avrupa kıyısındaki tarihi bir kentsel parktır. İstanbul'daki en büyük halka açık parklardan biridir.

Bizans döneminde, bugün parkın bulunduğu alanın tamamı selvi ağaçları ile kaplanmış ve "Kiparades" veya "Selvi Ormanı" olarak biliniyordu. 16. yüzyılın ortalarında ıssız arazinin Osmanlı İmparatorluğu'nda rütbeli bir Lord Şansölyesi olan Nişancı Feridun Bey'e verildiği "Feridun Bey Parkı" olarak bilinir.
17. yüzyılda Osmanlı padişahı IV. Murad (1623-1640), mülkünü hiçbir direniş olmadan kuşatılmış kalesini teslim eden Safevi bir Pers komutanı Emir Gûne Han'a sundu ve onu tekrar İstanbul'a götürdü.






Feridun Bey Parkı" adı, "Emirgün" olarak değiştirildi  ve zamanla "Emirgan" a dönüştü.
Yüzyıllar boyunca, mal sahibi birkaç kez değişti ve 1860'lı yılların sonuna kadar, Hicri İsmail Paşa (1863-1879 hükümdarlığı), Mısır'ın Mısır valisi ve Sudan'a aittir. Bölge, Boğaz'ın kıyısında inşa ettiği büyük bir ahşap yalıın arka bahçesi olarak kullanılmıştır. Dahası, hâlâ var olan park alanı içinde üç ahşap koru evi  inşa etti.
Khedive ailesinin mirasçıları, 1930'larda mülkleri satmışlardı. Zengin bir Türk silah satıcısı olan ve park alanlarını destekleyen üç Türk askeri Satvet Lütfi Tozan'a, daha sonra 1940'larda Vali ve Belediye Başkanı Lütfi' Kırdar ofis olarak kullandı (1938-1949).
Emirgan Parkı'nda bir çeşme ile gölet
Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından sahip olunan ve yönetilen park, bir yamaçta 117 dönüm (470.000 m2)  ve yüksek duvarlarla çevrelenmiştir.
İki dekoratif gölet ile parkın içinde 120'den fazla türün bitkileri vardır. Parkın florasının en önemli nadir ağaçları şunlardır: Taş Çam, Türk çamı, Halep Çamı, Mavi Çam, Doğu Beyaz Çam, Maritime Çamı, Japon Sediri, Norveç Ladin, Mavi Ladin, Atlas Sedir, Lübnan Sediri, Himalaya Sediri, Kayın, Kül ağacı, Sapindus, Babil Söğüt, Macar Meşe, Colorado Beyaz Köknar, Maidenhair ağacı, California tütsü-sedir, Kıyı Sekoyası ve Kafur Ağacı.
Birçok koşu parkuru ve piknik masası, Emirgan Park'ı özellikle hafta sonları ve tatil günlerinde yerel halk için çok popüler bir rekreasyon alanı haline getirmektedir. Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk gibi dış renklerinin ardından çağrılan üç tarihi köşk, 1979-1983 yılları arasında Türkiye Otomobil ve Otomobil Kulübü'nün CEO'su Çelik Gülersoy tarafından restore edilerek halka açıldı. kafeterya ve restoran olarak halkın kullanımına sunuldu..
Emirgan Parkı, adını Osmanlı İmparatorluğu'nun bir çağına (1718-1730) veren geleneksel çiçek olan lale ile yakından ilişkilidir. 1960'larda Emirgan Parkı'nda kentin lale yetiştiriciliği geleneğini canlandırmak için özel bir bahçe kuruldu.
2005 yılından bu yana her Nisan ayında bir yıllık uluslararası lale festivali düzenleniyor ve bu çiçeklerle bu parkı çekici ve çok renkli hale getiriyor. 





Pembe köşk
Khedive İsmail Paşa tarafından yaptırılan parkın üç köşkünden biri olan Pembe Köşk (Türkçe: Pembe Köşk), iki katlı, tipik bir Osmanlı evidir. Dışının orjinal rengi olan cranesbill çiçek pembesinin ardında isimlendirilen pavyon, tarihinin ihtişamını güzel süslemelerle yansıtmaktadır.
Köşk, hafta sonları kafeterya olarak kullanılıyor. Ayrıca, sözleşmeler ve düğün törenleri için kullanılabilir. Yaz aylarında, tesis 500 kişiye kadar 500 kişi kapasiteli kokteyller için uygundur. Kış aylarında, 150 kişiye kadar gruplar servis edilebilir. 















Sarı köşk
Sarı Köşk (Türkçe: Sarı Köşk), 1871-1878 yılları arasında Khedive İsmail Paşa tarafından av köşkü ve misafir evi olarak inşa edilen bir dağ evi biçimindeki büyük ahşap bir konaktır.
Parkın merkezinde yer alan ve Boğaz'a bakan iki katlı bir konak, bir balkon, bir teras ve bir bodrum, 400 m2'lik bir alan üzerine inşa edilmiştir Alt katta dört oda, bir salon ve bir mutfak, üst katta ise üç oda ve bir salondan oluşmaktadır.  Yerleşim düzeni, geleneksel Osmanlı evinin mimarisini, birçok oturma odasının çevrelediği bir salon ile yansıtmaktadır. Tavandaki ve duvarlardaki süslemeler, mahkeme mimarı Sarkis Balyan'ın eseriydi. Tavanlar yağlı boyalı çiçek figürleri ve olağanüstü oymalar ile cepheler ile zenginleştirilmiştir. Yüksek kapı ve pencerelerin yanı sıra parlak renklerdeki iç mekan dekorasyonları da o dönemin ihtişamını yansıtmaktadır. Köşkün yanında kuzeydoğuda bir gölet bulunmaktadır.
Sadece en başından itibaren mal sahipleri tarafından kullanılan köşk  1980'lerin başında dört ay içinde restore edilmiş, antikalarla döşenmiş ve bir kafeterya olarak halka açılmıştır. Parkın ana üssü olan Sarı Köşkü, 1997'den beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin turizm şirketi Beltur tarafından yürütülmektedir. 



























Beyaz köşk
Beyaz köşk Khedive İsmail Paşa tarafından yaptırılan Emirgan Parkı içindeki üçüncü konaktır. Sarı Pavyon'dan sadece 150 m uzaktadır. İki katlı ahşap bina neo-klasik tarzın mimari özelliklerini taşımaktadır.
Konak, gündüzleri kafeterya, akşamları ise Türk-Osmanlı mutfağının bir lokantası olarak kullanılmaktadır.














































Emirgan Korosu
Emirgan Parkı (Türkçe: Emirgan Korusu veya nadiren Emirgan Parkı), İstanbul'un Sarıyer semtindeki Emirgan mahallesinde, Boğaz'ın Avrupa kıyısındaki tarihi bir kentsel parktır. İstanbul'daki en büyük halka açık parklardan biridir.
Bizans döneminde, bugün parkın bulunduğu alanın tamamı selvi ağaçları ile kaplanmış ve "Kiparades" veya "Selvi Ormanı" olarak biliniyordu. 16. yüzyılın ortalarında ıssız arazinin Osmanlı İmparatorluğu'nda rütbeli bir Lord Şansölyesi olan Nişancı Feridun Bey'e verildiği "Feridun Bey Parkı" olarak bilinir.
17. yüzyılda Osmanlı padişahı IV. Murad (1623-1640), mülkünü hiçbir direniş olmadan kuşatılmış kalesini teslim eden Safevi bir Pers komutanı Emir Gûne Han'a sundu ve onu tekrar İstanbul'a götürdü.

 "Feridun Bey Parkı" adı, "Emirgün" olarak değiştirildi  ve zamanla "Emirgan" a dönüştü.
Yüzyıllar boyunca, mal sahibi birkaç kez değişti ve 1860'lı yılların sonuna kadar, Hicri İsmail Paşa (1863-1879 hükümdarlığı), Mısır'ın Mısır valisi ve Sudan'a aittir. Bölge, Boğaz'ın kıyısında inşa ettiği büyük bir ahşap yalıın arka bahçesi olarak kullanılmıştır. Dahası, hâlâ var olan park alanı içinde üç ahşap koru evi  inşa etti.
Khedive ailesinin mirasçıları, 1930'larda mülkleri satmışlardı. Zengin bir Türk silah satıcısı olan ve park alanlarını destekleyen üç Türk askeri Satvet Lütfi Tozan'a, daha sonra 1940'larda Vali ve Belediye Başkanı Lütfi' Kırdar ofis olarak kullandı (1938-1949).
Emirgan Parkı'nda bir çeşme ile gölet
Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından sahip olunan ve yönetilen park, bir yamaçta 117 dönüm (470.000 m2)  ve yüksek duvarlarla çevrelenmiştir.
İki dekoratif gölet ile parkın içinde 120'den fazla türün bitkileri vardır. Parkın florasının en önemli nadir ağaçları şunlardır: Taş Çam, Türk çamı, Halep Çamı, Mavi Çam, Doğu Beyaz Çam, Maritime Çamı, Japon Sediri, Norveç Ladin, Mavi Ladin, Atlas Sedir, Lübnan Sediri, Himalaya Sediri, Kayın, Kül ağacı, Sapindus, Babil Söğüt, Macar Meşe, Colorado Beyaz Köknar, Maidenhair ağacı, California tütsü-sedir, Kıyı Sekoyası ve Kafur Ağacı.
Birçok koşu parkuru ve piknik masası, Emirgan Park'ı özellikle hafta sonları ve tatil günlerinde yerel halk için çok popüler bir rekreasyon alanı haline getirmektedir. Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk gibi dış renklerinin ardından çağrılan üç tarihi köşk, 1979-1983 yılları arasında Türkiye Otomobil ve Otomobil Kulübü'nün CEO'su Çelik Gülersoy tarafından restore edilerek halka açıldı. kafeterya ve restoran olarak halkın kullanımına sunuldu..
Emirgan Parkı, adını Osmanlı İmparatorluğu'nun bir çağına (1718-1730) veren geleneksel çiçek olan lale ile yakından ilişkilidir. 1960'larda Emirgan Parkı'nda kentin lale yetiştiriciliği geleneğini canlandırmak için özel bir bahçe kuruldu.
2005 yılından bu yana her Nisan ayında bir yıllık uluslararası lale festivali düzenleniyor ve bu çiçeklerle bu parkı çekici ve çok renkli hale getiriyor.

Sarı köşk
Sarı Köşk (Türkçe: Sarı Köşk), 1871-1878 yılları arasında Khedive İsmail Paşa tarafından av köşkü ve misafir evi olarak inşa edilen bir dağ evi biçimindeki büyük ahşap bir konaktır.
Parkın merkezinde yer alan ve Boğaz'a bakan iki katlı bir konak, bir balkon, bir teras ve bir bodrum, 400 m2'lik bir alan üzerine inşa edilmiştir Alt katta dört oda, bir salon ve bir mutfak, üst katta ise üç oda ve bir salondan oluşmaktadır.  Yerleşim düzeni, geleneksel Osmanlı evinin mimarisini, birçok oturma odasının çevrelediği bir salon ile yansıtmaktadır. Tavandaki ve duvarlardaki süslemeler, mahkeme mimarı Sarkis Balyan'ın eseriydi. Tavanlar yağlı boyalı çiçek figürleri ve olağanüstü oymalar ile cepheler ile zenginleştirilmiştir. Yüksek kapı ve pencerelerin yanı sıra parlak renklerdeki iç mekan dekorasyonları da o dönemin ihtişamını yansıtmaktadır. Köşkün yanında kuzeydoğuda bir gölet bulunmaktadır.
Sadece en başından itibaren mal sahipleri tarafından kullanılan köşk  1980'lerin başında dört ay içinde restore edilmiş, antikalarla döşenmiş ve bir kafeterya olarak halka açılmıştır. Parkın ana üssü olan Sarı Köşkü, 1997'den beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin turizm şirketi Beltur tarafından yürütülmektedir.  
Pembe köşk
Khedive İsmail Paşa tarafından yaptırılan parkın üç köşkünden biri olan Pembe Köşk (Türkçe: Pembe Köşk), iki katlı, tipik bir Osmanlı evidir. Dışının orjinal rengi olan cranesbill çiçek pembesinin ardında isimlendirilen pavyon, tarihinin ihtişamını güzel süslemelerle yansıtmaktadır.
Köşk, hafta sonları kafeterya olarak kullanılıyor. Ayrıca, sözleşmeler ve düğün törenleri için kullanılabilir. Yaz aylarında, tesis 500 kişiye kadar 500 kişi kapasiteli kokteyller için uygundur. Kış aylarında, 150 kişiye kadar gruplar servis edilebilir.
Beyaz köşk
Beyaz köşk Khedive İsmail Paşa tarafından yaptırılan Emirgan Parkı içindeki üçüncü konaktır. Sarı Pavyon'dan sadece 150 m uzaktadır. İki katlı ahşap bina neo-klasik tarzın mimari özelliklerini taşımaktadır.
Konak, gündüzleri kafeterya, akşamları ise Türk-Osmanlı mutfağının bir lokantası olarak kullanılmaktadır.
Önemli hatırlatma : Boğaz yolunu kullanarak araçları Beşiktaş veya Sarıyer tarafından gelen araç sürücüleri sakın Sakıp sabancı müzesinin yanından veya emirgan otobüs durağından yukarı çıkan emirgan korusu yazan tabelaya aldanmayın oradan girişe müsade edilmiyor
Beşiktaş dan veya sarıyer den gelen araçsürücüleri İstinye gelmeden burun da TFF binasının olduğu ana cadde beşitaş dan gelenler yolun solunda İstinye tarafından gelenler için Yolun sağında tek yön emirgan korosuna giden bir yol var oradan parkın içindeki otoparka girmek için müsade ediyorlar pempeköşk ‘ün yanından yukarıdaki otoparklara yönlendiriyorlar bilgilerinize..