EĞİL DAĞLAR KURT HİKAYESİ
Günlerdir yazılıp çiziliyor bir büyüğüm de aynı
hikayeyi kendine göre yorumlamış ben de çok beğensem de kopyala yapıştır veya direkt
paylaşım yapmayı sevmiyorum Birkaç kelime kendime özgü fikirlerimi yazmak
istiyorum
Yaşar kemalin ormanlarında sözünü ettiği kurt
hikayesini çoğu köşe yazarı zaman zaman paylaşmış ben uzun uzadıya
anlatmayacağım
Çünkü devir değişti köylerde eskisi kadar tarımla
ve hayvancılık ile uğraş veren köylü kalmadı hayvancılık ve besicilik maliyeti
nedeni ile azaldı
Son yıllarda koyun ve inek eti ithal ediyoruz
Köylüler geçim kaynaklarının sınırlanması ile büyük şehirlere göç etti yıllarca çalıştı
çabaladı başını sokacak bir ev ve araba aldı çocuklarını okuttu yıllar hızla
gelip geçti emekli yaşı geldi
Emekli oldu geri kalan ömrümü artık rahat
edeceğim derken evinin eskidiğini depreme dayanıklı olmadığını arabasının
eskidiğini farketti
Üzülmedi devletim bana maaş bağladı beni korur
yardımcı olur diye düşündü
Devlet baba bu 85 milyon insan var üstüne
üstlük 10 milyon mülteci gelmiş enflasyon artmış vergi üzerine vergi koyuyor yetmiyor
Cumhuriyet döneminin fabrikalarını arsalarını satıyor oda yetmiyor vatandaşlık,yeraltı
ve yer üstü zenginlikler karşılamıyor işçi,memur,emekli maaşlarına yetmiyor en
zayıf halka kim diye sorsam
İlk akla gelen emekli olur olsun diyanete
söyleriz şükredin der onlar da şükreder verdiğimiz % 25 zam ile 7500 tl
Peki verilen sözler ne olacak 6 ay öncesinden
davul zurna ile emekliye şu kadar zam yapılacak diye davul zurna çalan bazı
gazeteler var iktidar yanlısı yayın yapan kalem kalem maaş zammını her gün
gözümüze sokan gazeteler
Seçim bittik den sonra verilen sözler fos
çıkınca birden yayını kestiler
Tam 2 ay geçti seçimler üzerinden devlet
babanın büyüklerinden yine söz verildi emekliye Ocak ayında iyileştirme
yapılacak
İsteyen Takvim gazetesinin 30 Temmuz 2023
tarihli Emekli için yapılacak zammı açıkladı 6 ay öncesinden
Ocak 2024 tarihinde Emekliye % 31.92 zam
yapılacak
Bahse konu emekli ile dalga geçer gibi yazı
yazan bu gazete neden
Milletin vekilin 73 000 aldığını
Emekli ye şükretmeyi öğretenin 26 000
Bekçinin dahi 26.000 aldığını
Emekliye % 25 zam yaptılar kök ücret alan 0
aldı
7500 TL yeter deyip hadi geçinin diye
salıverdiler
Tıpkı Yahya Kemal’in anlatmak istediği gibi Kurt
hızla uzaklaşırken merak etme senin durumunu
6 ay sonra iyileştireceğiz diye fısıldadılar
kulağına o sevinçle kurt etrafına gülücükler atarak hızla bilinmez doğru yok
aldı
Yahya Kemal’in Anadolu da yaşayan kurt ve
koyunlara dayalı hikayesinin kaynağı
Fransız romantik şiirinin önde gelen temsilcisi
Alfred de Vigny’nin “La Mort du loup” “Kurdun Ölümü” hem romantik dönemin hem
de Vigny’nin şiirsel yapıtının esinlenerek yazdığı yazdığı kurt hikayesi Yahya Kemal Beyatlı ile Alfred de Vigny
arasında kurulan yazınsal bağ değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kurt metaforunu
“Dişi Kurt ve Yavruları” konulu yazısında Vigny’nin şiirini referans alarak
kullanan Yahya Kemal Beyatlı’nın metin düzleminde bu imge ile kurduğu ilişkiyi
değerlendirebilmek ve bu metafor aracılığıyla iki şair arasında düşünce ve
edebiyat alanında kurulan metinlerarası ufkun betimlenmesi de amaçlanmaktadır
Durumu anlattığıma göre şu meşhur Yahya Kemal’in
kurt hikayesini anlatayım
Kurtuluş savaşından yeni çıkan ülkede
hayvancılığın gelişmesi için Atatürk tarafından bir dizi kanun ve yasa
çıkarılarak hayvancılık teşvik edilmiş köylüye canlı hayvan yetiştirmeleri için
destek verilmiş
Savaştan çıkan ülkenin yoksul insanlarından
koyun yetiştirenlerin dağda aç kalan kurtlar koyun ağıllarına baskın
düzenlemekte
Bu baskında yediğinin dışında diğer koyunları
da boğazlayarak bir sürünün yok olmasına sebep olmakta
Öfkelenen köylüler kurt avı düzenleyerek kurdu
canlı olarak yakalayıp boynuna tel veya çıkaramayacağı bir bağ ile bir çıngırak
asarak onu serbest bırakırlar maksat diğer kurtlara da ders vermek
Çıngırak boynun da olan kurt serbest
bırakıldığına sevinirken başına gelecekleri bilmemektedir
Kurt’un boynundaki zilin sesini duyan canlılar
kurt gelemden kaçmaktadır
Kurt yiyecek bulamadığı için gün geçtikçe
zayıflayıp ölmektedir
Alfred de Vigny’nin “La Mort du loup” “Kurdun
Ölümü”şiiri
Fransız mekteplerinde (okullarında) çocuklara
şair Alfred de Vigny’nin “Kurdun Ölümü” diye meşhur (ünlü, tanınmış) bir şiiri
okutulur. Bu şiiri dinlerken çocukların gözleri dolar, gönüllerinde saf
(tertemiz) bir dağ rüzgârı eser. Fikirlerini hürriyet (özgürlük) ve istiklâl
(bağımsızlık) sevdası alır.
Şair bu şiirinde bir kurt avındaki seren camını
(yaşanan, başa gelen olay) anlatır:
Alevlenmiş gibi yanan ayın üzerinden bulutlar
geçiyor. Siyah ormanlar ufuklara kadar dayanıyor. Tabiatın böyle tenha bir
saatinde avcılar birbiri ardından tüfekleri tetikte, yürüyorlar.
Bir aralık avcıların kurt avlarında en ziyade
tecrübelisi (en çok deneyimlisi) yere yatıyor ve yerde taze tırnak izleri
görüyor ve avcılara haber veriyor ki bu izler, oradan biraz evvel geçmiş iki
kurtla iki yavrusunun izleridir.
Bütün avcılar hemen bıçaklarını hazırlıyorlar,
tüfeklerini ve tüfeklerinin beyaz parıltılarını saklıyorlar. Ağaç dallarını
ayıraraktan adım adım yürüyorlar, o sıra üç avcı duruyor, şair Vigny de ne
gördüklerini aranıyor ve birdenbire karşısında iki alev saçan göz görüyor:
Kurt! Biraz ötede de yavruları ve gölgeleri
raksa benzeyen bir kımıldanışla kımıldanıyor. Kurdun yavruları sessiz sessiz
oynuyorlar, yavru olmakla beraber bir kurt sevk-i tabiîsiyle (içgüdüsel)
biliyorlar ki düşmanları olan insanoğlu birkaç adım yakında, pusudadır.
Kurdun dişisi, bu tehlike karşısında, bir
zamanlar Roma’nın banileri (kurucuları) Remus ve Romulus’u emzirdiği için
Romalıların taptığı heykel gibi camit (donmuş, donuk) duruyor.
Erkek kurt anlıyor ki bütün yollar kapalı,
ric’at tariki (dönüş yolu) kesilmiş, geliyor, ön ayaklarının tırnaklarıyla
kumluğa saplanarak çömeliyor, üzerine atılan köpeklerin en ziyade cüretkârca
saldıranını (en korkusuzca saldıran) seçiyor, o köpeğin gırtlağına dişlerinin
bütün savletiyle (şiddet, güç) sarılıyor, avcılar üstüne vira (aralıksız, üst
üste) ateş ediyorlar, vücudunu delik deşik bir hâle sokuyorlar, bıçaklarını
böğrüne üşürüyorlar. (batırıp batırıp çekiyorlar)
Lâkin (Ama) kurt, demir gibi çene kemiklerini
çözmüyor, köpeği bırakmıyor, nihayet köpeği gebertiyor.
Kurt, etine, kabzasına kadar saplı duran
bıçaklarla çömelmiş kanlar içinde avcılara bir bakıyor. Avcılar tüfekleri
tetikte, etrafını sarıyorlar.
Kurt ağzından akan kanları diliyle yalıyor,
avcılara bir defa daha bakıyor. Nihayet nasıl öldürüldüğünü bilmeye tenezzül
etmeksizin (başı dik, yiğitçe), iri gözlerini kapıyor ve hiçbir ses çıkarmadan
ölüyor.
Şair Vigny, bu maceradan sonra başını tüfeğinin
namlusuna dayıyor, dişi kurtla yavrularının peşinden koşmaya karar veremiyor ve
diyor ki:
“Eğer bu iki yavru olmasaydı o güzel ve kederli
dul, erkeğini bu büyük imtihan karşısında yalnız bırakmazdı!”
“Lâkin bir vazifesi (görevi) vardı, o iki
yavruyu dağlara kaçırmak, onlara orada açlığa tahammül etmeyi (dayanmayı) ve
şehirlerde bir lokma ekmeğe ve bir yatacak yere mukabil (karın tokluğuna)
insanın önünde av avlayan zelil hayvanların (alçak köpeklerin) insanla
akdettiği ittifaknameye (anlaşma yapmasına) hiçbir zaman dâhil olmamayı öğretmekti.”
Şair Vigny hikâyesinin bu noktasında kalmıyor
ve felsefesinin bir cezbesiyle (Stoacı düşüncenin coşkusuyla) şiirini
bitiriyor, diyor ki:
“Hayattan ve bütün ıztıraplardan (acılar,
üzüntüler) nasıl feragat edilir (cayılır, vazgeçilir) ? Ey ulvî (eşsiz)
hayvanlar, yalnız siz biliyorsunuz!”
Yeryüzünde ne olduğumuzu ve arkamızdan ne
bıraktığımızı bir kere iyice hesap ettikten sonra anlaşılır ki “ulvî (yüce,
benzersiz) olan ancak sükûttur (susmak, sessizlik), maadası zaaftır. (gerisi
boştur)”
Şâir, kurdun o son bakışında ne demek
istediğini anlıyor. Asil hayvan, o son bakışıyla demek istiyor ki:
“İnlemek, ağlamak, yalvarmak hepsi zillettir.
(aşağılayıcı işlerdir). Kaderinin seni sevkettiği yolda uzun ve ağır vazifeni
(görevini) dişini sıkarak ifa et! Sonra da benim gibi hiç ses çıkarmaksızın
ıztırap çek ve öl!”
Bu kurt hikâyesi kaç defa beni derin derin
düşündürdü.
Zannettim ki şair Vigny “bizi”, bizim maceramızı anlatmış!
O erkek kurt, ölen ordudur; o dişi kurt, anne
Anadolu’dur; o kurdun yavruları İnönü ve Dumlupınar çocuklarıdır ki dul
annelerinden aldıkları dersi tekrar ediyorlar:
“Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl!” ”
(Yahya Kemal Beyatlı)
Her iki kurt yazısını da yazdım alıntılar
yaparak
İşte Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri de bu kurt
metodunu köylülerden öğrenmiş her hoşuna gitmeyen insanın boynuna bir zil takıp
bırakıyor bozkıra.
Ben sizin ne düşündüğünüzü bilmem,12 yıllık bir emekli olarak boynumuza bir zil taktılar aldığımız ücret her
sene azalıyor
Hatta o zil o kadar kalıcı ki,tez zamanda
ölmemiz için çanlar bizim için çalıyor lakin kimin umrunda karşımızda koca devlet ve onu yöneten hükümet var...
Gerçi durum kolay izah edilebilir, memleketin ekonomik
gidişi her seçimde değiştereceğiz ,
“yeter artık söz milletin” diyerek
iktidar koltuğuna oturanlar,
Seçildik den sonra millet de kim oluyor
“ya devlet başa ya kuzgun leşe” kültürü icat eden,
Onlar ve yancıları kerim devletin bütün
nimetlerinden faydalanıp
muradına eriyorlar
Emekli vatandaşa kerevet yine de düşmüyor.
Necdet KONYA 31.07.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder