30 Temmuz 2023 Pazar

 EĞİL DAĞLAR KURT HİKAYESİ

Günlerdir yazılıp çiziliyor bir büyüğüm de aynı hikayeyi kendine göre yorumlamış ben de çok beğensem de kopyala yapıştır veya direkt paylaşım yapmayı sevmiyorum Birkaç kelime kendime özgü fikirlerimi yazmak istiyorum

Yaşar kemalin ormanlarında sözünü ettiği kurt hikayesini çoğu köşe yazarı zaman zaman paylaşmış ben uzun uzadıya anlatmayacağım

Çünkü devir değişti köylerde eskisi kadar tarımla ve hayvancılık ile uğraş veren köylü kalmadı hayvancılık ve besicilik maliyeti nedeni ile azaldı

Son yıllarda koyun ve inek eti ithal ediyoruz

Köylüler geçim kaynaklarının sınırlanması ile  büyük şehirlere göç etti yıllarca çalıştı çabaladı başını sokacak bir ev ve araba aldı çocuklarını okuttu yıllar hızla gelip geçti emekli yaşı geldi

Emekli oldu geri kalan ömrümü artık rahat edeceğim derken evinin eskidiğini depreme dayanıklı olmadığını arabasının eskidiğini farketti

Üzülmedi devletim bana maaş bağladı beni korur yardımcı olur diye düşündü

Devlet baba bu 85 milyon insan var üstüne üstlük 10 milyon mülteci gelmiş enflasyon artmış vergi üzerine vergi koyuyor yetmiyor Cumhuriyet döneminin fabrikalarını arsalarını satıyor oda yetmiyor vatandaşlık,yeraltı ve yer üstü zenginlikler karşılamıyor işçi,memur,emekli maaşlarına yetmiyor en zayıf halka kim diye sorsam

İlk akla gelen emekli olur olsun diyanete söyleriz şükredin der onlar da şükreder verdiğimiz % 25 zam ile 7500 tl

Peki verilen sözler ne olacak 6 ay öncesinden davul zurna ile emekliye şu kadar zam yapılacak diye davul zurna çalan bazı gazeteler var iktidar yanlısı yayın yapan kalem kalem maaş zammını her gün gözümüze sokan gazeteler

Seçim bittik den sonra verilen sözler fos çıkınca birden yayını kestiler

Tam 2 ay geçti seçimler üzerinden devlet babanın büyüklerinden yine söz verildi emekliye Ocak ayında iyileştirme yapılacak

İsteyen Takvim gazetesinin 30 Temmuz 2023 tarihli Emekli için yapılacak zammı açıkladı 6 ay öncesinden

Ocak 2024 tarihinde Emekliye % 31.92 zam yapılacak    

Bahse konu emekli ile dalga geçer gibi yazı yazan bu gazete neden

Milletin vekilin 73 000  aldığını

Emekli ye şükretmeyi öğretenin 26 000

Bekçinin dahi 26.000 aldığını

Emekliye % 25 zam yaptılar kök ücret alan 0 aldı  

7500 TL yeter deyip hadi geçinin diye salıverdiler

Tıpkı Yahya Kemal’in anlatmak istediği gibi Kurt hızla uzaklaşırken merak etme senin durumunu

6 ay sonra iyileştireceğiz diye fısıldadılar kulağına o sevinçle kurt etrafına gülücükler atarak hızla bilinmez doğru yok aldı

Yahya Kemal’in Anadolu da yaşayan kurt ve koyunlara dayalı hikayesinin kaynağı

Fransız romantik şiirinin önde gelen temsilcisi Alfred de Vigny’nin “La Mort du loup” “Kurdun Ölümü” hem romantik dönemin hem de Vigny’nin şiirsel yapıtının esinlenerek yazdığı yazdığı kurt hikayesi  Yahya Kemal Beyatlı ile Alfred de Vigny arasında kurulan yazınsal bağ değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kurt metaforunu “Dişi Kurt ve Yavruları” konulu yazısında Vigny’nin şiirini referans alarak kullanan Yahya Kemal Beyatlı’nın metin düzleminde bu imge ile kurduğu ilişkiyi değerlendirebilmek ve bu metafor aracılığıyla iki şair arasında düşünce ve edebiyat alanında kurulan metinlerarası ufkun betimlenmesi de amaçlanmaktadır

Durumu anlattığıma göre şu meşhur Yahya Kemal’in kurt hikayesini anlatayım

Kurtuluş savaşından yeni çıkan ülkede hayvancılığın gelişmesi için Atatürk tarafından bir dizi kanun ve yasa çıkarılarak hayvancılık teşvik edilmiş köylüye canlı hayvan yetiştirmeleri için destek verilmiş

Savaştan çıkan ülkenin yoksul insanlarından koyun yetiştirenlerin dağda aç kalan kurtlar koyun ağıllarına baskın düzenlemekte

Bu baskında yediğinin dışında diğer koyunları da boğazlayarak bir sürünün yok olmasına sebep olmakta

Öfkelenen köylüler kurt avı düzenleyerek kurdu canlı olarak yakalayıp boynuna tel veya çıkaramayacağı bir bağ ile bir çıngırak asarak onu serbest bırakırlar maksat diğer kurtlara da ders vermek

Çıngırak boynun da olan kurt serbest bırakıldığına sevinirken başına gelecekleri bilmemektedir

Kurt’un boynundaki zilin sesini duyan canlılar kurt gelemden kaçmaktadır

Kurt yiyecek bulamadığı için gün geçtikçe zayıflayıp ölmektedir

Alfred de Vigny’nin “La Mort du loup” “Kurdun Ölümü”şiiri

 

Fransız mekteplerinde (okullarında) çocuklara şair Alfred de Vigny’nin “Kurdun Ölümü” diye meşhur (ünlü, tanınmış) bir şiiri okutulur. Bu şiiri dinlerken çocukların gözleri dolar, gönüllerinde saf (tertemiz) bir dağ rüzgârı eser. Fikirlerini hürriyet (özgürlük) ve istiklâl (bağımsızlık) sevdası alır.

Şair bu şiirinde bir kurt avındaki seren camını (yaşanan, başa gelen olay) anlatır:

Alevlenmiş gibi yanan ayın üzerinden bulutlar geçiyor. Siyah ormanlar ufuklara kadar dayanıyor. Tabiatın böyle tenha bir saatinde avcılar birbiri ardından tüfekleri tetikte, yürüyorlar.

Bir aralık avcıların kurt avlarında en ziyade tecrübelisi (en çok deneyimlisi) yere yatıyor ve yerde taze tırnak izleri görüyor ve avcılara haber veriyor ki bu izler, oradan biraz evvel geçmiş iki kurtla iki yavrusunun izleridir.

Bütün avcılar hemen bıçaklarını hazırlıyorlar, tüfeklerini ve tüfeklerinin beyaz parıltılarını saklıyorlar. Ağaç dallarını ayıraraktan adım adım yürüyorlar, o sıra üç avcı duruyor, şair Vigny de ne gördüklerini aranıyor ve birdenbire karşısında iki alev saçan göz görüyor:

Kurt! Biraz ötede de yavruları ve gölgeleri raksa benzeyen bir kımıldanışla kımıldanıyor. Kurdun yavruları sessiz sessiz oynuyorlar, yavru olmakla beraber bir kurt sevk-i tabiîsiyle (içgüdüsel) biliyorlar ki düşmanları olan insanoğlu birkaç adım yakında, pusudadır.

Kurdun dişisi, bu tehlike karşısında, bir zamanlar Roma’nın banileri (kurucuları) Remus ve Romulus’u emzirdiği için Romalıların taptığı heykel gibi camit (donmuş, donuk) duruyor.

Erkek kurt anlıyor ki bütün yollar kapalı, ric’at tariki (dönüş yolu) kesilmiş, geliyor, ön ayaklarının tırnaklarıyla kumluğa saplanarak çömeliyor, üzerine atılan köpeklerin en ziyade cüretkârca saldıranını (en korkusuzca saldıran) seçiyor, o köpeğin gırtlağına dişlerinin bütün savletiyle (şiddet, güç) sarılıyor, avcılar üstüne vira (aralıksız, üst üste) ateş ediyorlar, vücudunu delik deşik bir hâle sokuyorlar, bıçaklarını böğrüne üşürüyorlar. (batırıp batırıp çekiyorlar)

Lâkin (Ama) kurt, demir gibi çene kemiklerini çözmüyor, köpeği bırakmıyor, nihayet köpeği gebertiyor.

Kurt, etine, kabzasına kadar saplı duran bıçaklarla çömelmiş kanlar içinde avcılara bir bakıyor. Avcılar tüfekleri tetikte, etrafını sarıyorlar.

Kurt ağzından akan kanları diliyle yalıyor, avcılara bir defa daha bakıyor. Nihayet nasıl öldürüldüğünü bilmeye tenezzül etmeksizin (başı dik, yiğitçe), iri gözlerini kapıyor ve hiçbir ses çıkarmadan ölüyor.

Şair Vigny, bu maceradan sonra başını tüfeğinin namlusuna dayıyor, dişi kurtla yavrularının peşinden koşmaya karar veremiyor ve diyor ki:

“Eğer bu iki yavru olmasaydı o güzel ve kederli dul, erkeğini bu büyük imtihan karşısında yalnız bırakmazdı!”

“Lâkin bir vazifesi (görevi) vardı, o iki yavruyu dağlara kaçırmak, onlara orada açlığa tahammül etmeyi (dayanmayı) ve şehirlerde bir lokma ekmeğe ve bir yatacak yere mukabil (karın tokluğuna) insanın önünde av avlayan zelil hayvanların (alçak köpeklerin) insanla akdettiği ittifaknameye (anlaşma yapmasına) hiçbir zaman dâhil olmamayı öğretmekti.”

Şair Vigny hikâyesinin bu noktasında kalmıyor ve felsefesinin bir cezbesiyle (Stoacı düşüncenin coşkusuyla) şiirini bitiriyor, diyor ki:

“Hayattan ve bütün ıztıraplardan (acılar, üzüntüler) nasıl feragat edilir (cayılır, vazgeçilir) ? Ey ulvî (eşsiz) hayvanlar, yalnız siz biliyorsunuz!”

Yeryüzünde ne olduğumuzu ve arkamızdan ne bıraktığımızı bir kere iyice hesap ettikten sonra anlaşılır ki “ulvî (yüce, benzersiz) olan ancak sükûttur (susmak, sessizlik), maadası zaaftır. (gerisi boştur)”

Şâir, kurdun o son bakışında ne demek istediğini anlıyor. Asil hayvan, o son bakışıyla demek istiyor ki:

“İnlemek, ağlamak, yalvarmak hepsi zillettir. (aşağılayıcı işlerdir). Kaderinin seni sevkettiği yolda uzun ve ağır vazifeni (görevini) dişini sıkarak ifa et! Sonra da benim gibi hiç ses çıkarmaksızın ıztırap çek ve öl!”

Bu kurt hikâyesi kaç defa beni derin derin düşündürdü.
Zannettim ki şair Vigny “bizi”, bizim maceramızı anlatmış!

O erkek kurt, ölen ordudur; o dişi kurt, anne Anadolu’dur; o kurdun yavruları İnönü ve Dumlupınar çocuklarıdır ki dul annelerinden aldıkları dersi tekrar ediyorlar:

“Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl!” ”

(Yahya Kemal Beyatlı)

Her iki kurt yazısını da yazdım alıntılar yaparak

İşte Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri de bu kurt metodunu köylülerden öğrenmiş her hoşuna gitmeyen insanın boynuna bir zil takıp bırakıyor bozkıra.

Ben sizin ne düşündüğünüzü  bilmem,12 yıllık bir emekli olarak  boynumuza bir zil taktılar aldığımız ücret her sene azalıyor  

Hatta o zil o kadar kalıcı ki,tez zamanda ölmemiz için çanlar bizim için çalıyor  lakin kimin umrunda karşımızda  koca devlet ve onu yöneten hükümet var...

Gerçi durum kolay izah edilebilir, memleketin ekonomik gidişi her seçimde değiştereceğiz , 

“yeter artık söz milletin” diyerek iktidar koltuğuna oturanlar,

Seçildik den sonra  millet de kim oluyor

“ya devlet başa ya kuzgun leşe” kültürü icat eden,

Onlar ve yancıları kerim devletin bütün nimetlerinden faydalanıp
muradına eriyorlar

Emekli vatandaşa kerevet yine de düşmüyor.

Necdet KONYA  31.07.2023


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder